YOLUNU ŞAŞIRMIŞ DOĞRULAR
YOLUNU ŞAŞIRMIŞ DOĞRULAR
Gerçekten doğru, şaşırır mı yolunu? Sahipsizlik ne kötü be gözüm, düz ovada bile şaşırıveriyorsun yolunu. Tüm inanç, iman ve duygu dünyan koca bir türbülans içerisinde savuruyor seni oradan oraya. Doğru olmana rağmen şaşırmış, şaşırtılmışsın ama bütün bunlara rağmen bir cesur manevra daha atoyursun hayata karşı.
Bir abra kadabra değil bizimkisi. Önü sonu hesaplanmış, büyük ve yakıcı bütün hedef oluşlara bir başkaldırı ve bir başka deyişle ödenmiş bir bedelin gönül rahatlığı yani. Giyilmiş olan ahlaki kıyafet ve onun sağladığı üzerimize sinmiş olan güven, bütün savrulmuşlara galip geliveriyor ve sizi nasırlı ve narlı düşler arası bir dinginlik sarı veriyor…
Sonra bir kez daha rabıta kuruyorsun doğrular ile ve yapmacık tüm bakışları bir bir piştiliyor daha bir güven sarıveriyor sizi. Solo ve gurup halinde bir bir dökülüyor gözlerinizden yığınlar ve çarşaf gibi oluyor bütün Okyanus ayaklarınızın altında.
Altın tepside sunulmuş bütün altınlar değersizleşiyor bu güven ve dinginlik karşısında ve eksi kırk derecenin altında erim erim eriyor bütün değerli madenler. Görüntüyü, o tüm ihtişamı ile altınlar, gümüşler, elmas ve yakutları yalanlıyor kalben atılmış bakış.
Bırakıyorsunuz kendinizi akıntının eşşiz sesine. Doyumsuz sesi sessizce dinliyorsunuz. Küçülüyor her şey gözünüzde ve daha bir büyüyorsunuz. Büyümsü bir hezeyan değil elbette. Alabildiğine canlı, kanlı ve somut bir zenginlik bu ve alınıp satılması zinhar mümkün olmayan…
Dünyalık obezler geliveriyor bir an aklınıza ve aklınız, mideniz, ruhunuz bulanıyor ve kusuyorsunuz bütün obezlerin üzerine üzerine. Hayâsız kazançların ve hayâsız sevinçlerin bütün failleri ve müsebbipleridir sevginin, adaletin ve nebadatın katilleri diyor ve aklınız başınızı terk etmesin diye lanetliyorsunuz bir kez daha ahlaksız obezleri.
Mahrem ve bakir bir tebessüm kuşatıveriyor bütün bedeniniz ve ruhunuzu. Katıksız, saf ve temiz bir tebessümden bile yoksun kalmış onca insana acımak, acı ve tiksinti ve beraberinde büyük bir suç işleyeceğiniz hissi veriyor ahlak ve adalet tanımınıza ve el çekiyorsunuz acımak, bağışlamak ve affetmek hissiyatınızdan.
Her köşe başı bir tuzak ve sek sek oynuyorsunuz tuzaklar ile. Rafine bir kültür, steril bir düşünce, eğriyi doğru ile değiştirmek isteyen bir heveskar ve hepsinin birbiri ile kan davası güttüğü ama insana dönük bir yüz ve niyet ile çıkmaz bir sokağın ortasında yapayalnız…
Berrak ile karanlığın, hakikat ile yalanın, adalet ile haydutun tam orta yerine hakim ve hakem olmaya karar vermiş olmanın boy hedefine getirdiği siz, bir kez daha karşı karşıya geliyorsunuz yolunu kaybetmiş doğrular ile.
Küflü bir teoloji sonrası demo karakterler, demo ahlak, demo yaşam içerisinde kıvranan insan ve insanlığı, çabalayarak doğrulmaya çalışmak ve hatta güdüsü bile tahammülsüz bir ağırlık yüklerken omuzlarınıza, nasılsa peşin peşin ödedim bedelini deyiverişin rahatlığı da azımsanız bir çelişki değil.
Onca oynak ve kıvrak(!) hedef karşısında aldığım nişan elbette hedefin uzağına düşüyor. Vurmak istediğim nice şey ellerim ve görüş alanımdan gıcık verircesine raks ederek ayrılış ve uzaklaşması yok mu? Kadere biraz gülüş ve biraz sitem arası uzun, upuzun bir şikâyet mektubu yazdırıyor sol elime.
Aklen malül yığınlar, nevrotik davranış kalıpları ile kasılıp övünüyorken verdiğim bu mücadele, akil bir avuç insan elinde eriyor. Esasa, esaslı bir yaklaşım sergileyip bir avuç nitelik ile yeniden inşa etmeye çalışıyorken örselenmiş ruhumu, küçük bir tebessüm ile yeniden doğruluyorum.
Yürünecek yol var daha ve budanacak onca kirli el, düş ve niyet. İman ve insanlıktan soyutlanmış bütün eylemler, mahiyeti itibarıyla anlamlı bir bakiye değildir elbette. İşte bu sebeple var olmanın zorunluluğu ve dayanılmaz hafifliği yola revan kılıyor bir kez daha.
Aldım kalemimi yanıma ve üzerine üzerine yürüyorum budanacak her kirliliğin…