BEĞENİLER VE BOMBALAR
Gözlerimiz modern dünyanın parlak ışıklarına alışmışken, bir köşede Gazze’nin karanlığı içindeki çocukların masum bakışları, hayatın ne kadar farklı renklerini sunduğunu gözler önüne seriyor. Biz, modern dünyanın çocukları olarak konforlu evlerde, teknolojinin sunduğu rahatlıkların içinde büyüyen nesilleriz. Ancak Gazze'nin çocukları, savaşın göğsüne yaslanmış, umudu ve cesareti iç içe geçmiş genç ruhlar olarak hayatı yeniden şekillendiriyorlar.
Bizler, sosyal medyanın sınırsız imkanlarıyla büyüyüp, dijital dünyanın sunduğu sonsuz bilgiyle beslenirken, Gazze’deki çocuklar bir kaç saniyelik bir elektrik kesintisinin bile hayatlarını alt üst edebildiği bir dünyada yaşıyorlar. Bizim hayal dünyamız, Netflix dizileri ve akıllı telefonların ekranlarıyla sınırlıyken, Gazze’nin çocukları geceleri patlayan bombaların sesiyle, gündüzleri yıkılmış binaların arasında hayatta kalma mücadelesi veriyorlar.
Bizim için en büyük endişe, sosyal medyada beğeni sayılarının artması veya en yeni telefonun çıkması olabilirken, Gazze’deki çocukların endişeleri, bir ekmek parçası, temiz bir su kaynağı veya güvende olabilecekleri bir sığınak bulmak üzerinedir. Onların her günü, hayatta kalma savaşının içindeki basit ama kıymetli anlarla dolu. Karanlık sokaklarda ellerinde eski oyuncaklarla koşturan bu çocuklar, savaşın ve yoksulluğun içinde bile gülümsemeyi başararak, bize hayatın en temel değerlerini hatırlatıyorlar.
Biz modern dünyada büyüyen çocuklar, her şeyin erişilebilir olduğu bir çağda, bazen tatminsizlik ve boşluk duygularıyla boğuşabilirler. Oysa Gazze’nin çocukları, sınırlı kaynaklara rağmen, sahip oldukları her şeye büyük bir minnettarlıkla yaklaşarak, her yeni günün kendilerine sunduğu küçük mutlulukları kucaklıyorlar. Onların oyun alanları, yıkılmış binaların kalıntıları ve toprakla kaplı sokaklar, hayatın gerçek yüzünü gözler önüne seriyor.Ancak belki de en sarsıcı gerçek, Gazze’nin çocuklarının yaşadığı her bir anın ne kadar değerli olduğunu fark etmemizdir.
Biz, bir siparişin gecikmesini bile büyük bir dert haline getirirken, onlar bir öğün yemek ya da bir bardak su için günlerce bekleyebiliyorlar. Bizim lüksümüz, onların hayatta kalma mücadelesinin gölgesinde sönüp gidiyor. Bizler, telefonlarımızın ekranında kaybolurken, onlar savaşın ve yoksulluğun ortasında çocukluklarını kaybetmemek için mücadele ediyorlar.
Ve biz modern dünyanın çocukları, üzerimizdeki bu ağır yükten sıyrılmak için önce kendimizle yüzleşmeliyiz. Gazze’nin çocuklarına dair hissettiğimiz üzüntü, çoğu zaman bir anlık duygu yoğunluğundan öteye gitmiyor. Ancak bu çocukların yaşadığı acıyı anlamak, kendi rahatlıklarımızın ve şikayetlerimizin ne kadar anlamsız olduğunu kavramak zorundayız. Bizim sorunlarımız, onların yaşadığı gerçek acılardan ne kadar uzak, ne kadar yüzeysel.
Belki de gerçek utanç, hayatın bize sunduğu bolluk ve konforun değerini bilmemenin yanı sıra, bu durumdan duyduğumuz rahatlığın bir yansımasıdır. Gazze’nin çocuklarının cesareti ve direnci, bizlerin bencilce sorunlarına dair her bir düşüncemizi, her bir tatminsizliğimizi sorgulamamıza neden olmalı. Onların yaşadığı derin acı ve dayanışma, bizlere insani değerlerin gerçek anlamını öğretir.Ve böylece, Gazze’nin çocukları, bizim modern dünyamızdaki rahatlıklarımızı sorgulamamıza ve hayatın gerçek anlamını aramamıza vesile olur. Her bir gülümsemeleri, her bir oyun anları, yaşamın değerini ve insani bağların derinliğini yeniden keşfetmemize yardımcı olur. Kendi içsel huzurumuz ve tatminsizliğimizle yüzleşirken, onların umutları ve mücadeleleri, gerçek bir yaşam dersi sunar.