BİR İTİRAFÇININ KALEMİNDEN.!

Eskiden daha samimiydi insanlar ayrıca. Hem birbirleriyle hem de bir başlarına. O samimiyet okunmuyor gözlerden şimdi. Müslümanların yüzüne bakınca uhrevi, manevi bir ışıltı olurdu az çok. Şimdi gözler başka, sözler başka, fiiller başka bir şey söylüyor. Paramparça simalar ve anlamlar… Neşeliydik az da olsa biz. Şimdi her şeyleri var insanların, Müslümanların, ama suratlarından düşen bin parça. Tartışmalarda, hatırlıyorum, kimse bizimle laf yarıştıramazdı çünkü haklıydık. Ama şimdi kekeliyoruz. "Haklı olmayı kaybettik" çünkü.

Ben en keskin eleştirilerimi dillendirdiğimde bile mevcut hükümet'e değildir muhalefetim. Bunlar naçiz gölgeler, birtakım sembolik suretler benim naçizane nazarımda. Bunların eliyle Allah tuvale bir resim çizmektedir, ben o resme bakarım. Kaderi okumaktır benim muradım. Zamanın ruhunu. Benim tüm itirazlarım Allah'adır. Allah'tan başka güç tanımıyorum. Muhatabım O'dur…. Bu çok uzun ve netameli bir bahis. Velâkin şerh edemeyecek kadar da yorgun zihnim.

Milletin de çocukluğuna inmek lazım Zülâl. Devletin mili bozuk, hükümetin şaftı kaymış ama millet de pir ü pak değil. Müthiş bir çürüme var, her katmanda. Çürüme tam olarak ne zaman nerede başladı bilinmez ama vücudu boydan boya sardığı kesin. Kanımca Osmanlı'nın sürüklendiği müzmin savaşlarda millet büyük bir yıkıma uğradı. Erlerini kaybetti, er kişilerini. Asker kaçakları, uyanıklar, kurnazlar kaldı geriye. Er kişiler yitti gitti, bu hainler üredi, üreyerek çoğaldı. Onların zürriyeti nüfusun çoğunluğunu teşkil etti.

Sagci, solcu, Islamcı meselesi değil bu. Daha köklü ve yaygın bir marazdan, çürümeden söz ettiğimizi anlamaya isteksiziz. Sen ,ben, o, hepimiz Bu da bizim başka bir yönümüz. Zekamız sadece çalıp çırpmaya, bir de ideolojik lafazanlıklara yarıyor. Essahlı işlere gelince dünyanın en cahil. en anlamaz kavmi gibi davranmaktan çekinmiyoruz. Kendimize toz kondurmuyoruz hani. Sen Türk milleti hakkında mı böyle konuşuyorsun diye babalanmayı kimseye bırakmıyoruz. He, Türk milleti hakkında konuşuyorum. Senin hakkında. Senin nasıl bu hâle geldiğin hakkında.

Başımız bir türlü kurtulmuyor beladan. Geçenlerde bir gazeteci yazdı, "Cemaat'in Hususileri darbe için Ankara'da toplandı" diye. Hususiler kim biliyor musun? Cemaat denen örgüt, orduya adam sokarken bunu aşırı bir titizlikle yapıyor, sadece iki-üç kişi biliyor o adamı, kimseler bilmiyor başka. Cemaatle subay arasındaki bağı sağlayan kişilere hususi deniyor, işte onlar tüm halkaları birleştirip zincir yapmak için Ankara'da toplanmışlar.

Aynı gazeteci "Cemaatçi askerlere son uyarı: Tavuk 'tar'da sayılır!" başlığıyla bir yazı daha yayımladı geçen gün. Tar nedir biliyor musun? Kümeste yükseğe çakılmış çıta. Tavuklar akşam kümese girmeden önce onun üstüne çıkıp hizalandıklarında sa- yılması daha kolay olurmuş. Yazara göre devlet darbeci subaylarin tarda hizalanmasını bekliyor.

Kumarbazlar kaybettikçe el büyütürler Zülal. Cemaat çok şey kaybetti, el büyütmek zorunda bu kumarda. Başka enstrümanı kalmadı. Darbe bangir bangir geliyor güzelim. Hakan Albayrak yazdı, "Polise RPG verin!" diye. Besim Tibuk diye bir adam vardı, Liberal Demokrat Parti'nin başkanı, zeki bir tipti, diyordu ki "Ordunun darbe yapması için gerekçe gerekmez, darbe yapma imkânı varsa darbe gerçekleşir." Yunanistan'da cunta tecrübesinden sonra bir kanun çıkardı meclis. "Kentlerin 100 kilometre yakınında tank bulunamaz" dediler. Türkiye'de bunu 200 kilometreye çıkarmak gerekir. Ama bunu yapacak irade oluşmadı, oluşmuyor bu ülkede.

Sadece Fetullahçılar diye de bakmamak lazım. Onları önden iteleyip arkadan gelecek bir yığın ekip var. NATO'cular nere gitti bu memlekette, aslanlar gibi duruyorlar yerlerinde, apo letleri o biçim. Ya Ergenekon'cular, Balyoz'cular? Islah-ı nefs mi garip ettiler? Peh!.. Göz göre göre geliyor darbe, ortada ne tedbir var ne hazırlık. Valla tırpanlamaya geliyordı adamlar. Ben bir münzeviyim, bana ilişirler mi bilmem ama omuz üstünde baş koymazlar alimallah.

Şu halimize bak ya. Iki âşık kafa kafaya vermiş nelerden konu şuyoruz. Birbirimizi, kendi hikâyemizi, aşkımızı konuşacağımıza. Türk olmak bu kadar zor, taşkalalı, belalı bir şey işte. Ağız tadıyla sevemiyorsun, sevilemiyorsun bile. Hele işteş fiillere sıra bile gelmiyor. Ah Türkiye ah, kimlerin ahı var ki gülmüyor yüzümüz. Bir darbeden bir darbeye savrulup gidiyoruz. Dingin bir ülkede tanımak isterdim seni. Dingin bir iklimde doyunca sevmek. Bir gece ansızın kim kime yürüyecek diye bir gözümüz açık uyumak zorunda olmadığımız bir diyarda. Ama ne yapalım, bu da bizim kaderimiz. Bu kadar gerilimli, tuhaf farklı bir beldede yaşamak belki bir ayrıcalıktır da. Belki tüm ayrıcalıklar içinde bu kadar güzel ve büyüleyici gözüküyorsundur. Tüm darbelerden, komplolardan uzakta senin sevgine, civarına sığınışım bir başka ülkede bu şiddette olmazdı belki. Gerçek aşkı bulalım diye mi asker yönetime el koymak istiyor acaba? Birbirimizi daha çok sevelim diye mi? Ah bir de şu dindarlık olmayaydı da işteş fiillerle tamam edebileydik konuşmalarımızı. Hitamuhu misk…