İSLAM OLDUKLARINI İSPAT EDEMEYENLERİN UTANÇ İÇERİSİNDE Kİ DEPREŞİMLERİ
İSLAM OLDUKLARINI İSPAT EDEMEYENLERİN UTANÇ İÇERİSİNDE Kİ DEPREŞİMLERİ
islam ve müslüman olduklarını iddia edenler yokmuşum gibi davranıyorlar. Görmek, konuşmak, okumak ve dinlemek bile istemiyorlar. Aslında ne kadar sahtekar, ciddiyetsiz, etsiz, tatsız, tuzsuz ve samimiyetsiz bir hayat yaşadıklarını göstermesi bakımından bütün bunlar çok çarpıcı bir veridir
yani beni duymak, görmek ve okumak istemiyorlar zira benim sesim, soluğum ve yazılarım kendi iki yüzlülüklerini kendi vicdanlarına teyid ettiriyor. Böylesi utanç ve acı veren bir karşılaşmayı kaldıramıyorlar ve dolayısıyla en kestirme yol olarak beni duymamak, görmemek ve okumamak için çırpınıp duruyorlar.
Lakin unuttukları şey, benden kaçabilme ihtimallerinin varlığı Allah’tan asla kaçmayacakları ihtimalinin yanın da hiç kaldığı gerçeğidir. Ben, onların kendi vicdanlarının susturamadıkları sesim ve ben onların kendi kendilerini yiyip bitirişlerinin başat amiliyim.
Benim yüzümden yiyorlar içten içe kendilerini. Utanmazlıklarını, yalanlarını, riyalarını, bir avuç doğrularını yiyip bitiren haset yapılarını ortaya çıkarıyor ve saklayamayacakları şekilde çırılçıplak kendi gözleri önlerine koyuyorum.
Ne kadar uzak duruyor olsalar da, görmüyor, duymuyor gibi bir tavrın içerisine giriyor olsalar da ben, rüyalarına giriyor, nefes borularına oturuyor ve kendi utanç verici gerçekliklerini gecenin dayanılmaz ve takat getirilmez bir vaktinde yine kendilerine onaylatıyorum.
Evet diyorlar, haklı ve doğruları söylüyor diyor ikrar ve itiraf ediyorlar. Etseler bir türlü etmeseler bir başka. Her iki halde yine yolları benimle kesişiyor, eğik ile kalkmak için kendisini paralayan başları yana doğru devriliyor onurlu ve samimi duruşum karşısında.
İkrar ve itirafın kendi omuzlarına yüklediği ağırlık karşısında omurgasız yapıları dolayısıyla ezim ezim eziliyor ve sonra içten içe ve ağızları dolu dolu küfürler ediyorlar bana. Ağır bedeller biçiyorlar benim için. Dar ağaçları kuruyor ve ferman yazıyorlar kellem için.
Ne tür ve hangi form da alsalar da içlerindeki kin ve nefretin taşkın seline engel olabilir ve ağızlarından dışarı sarkan nefretlerini teskin ederler diye bir türlü karar veremiyorlar alacakları kellemin yöntemine.
Oysa bir tek kalemim var benim ve hiç bir yazımda şahısları hedef almış olmamama rağmen, spesifik olarak bir tekini bile hedefime koymamış olmama rağmen; salt ilkelerden ve ana sütün ile ana kaidelerden dem vurunca alınlarının orta yerinden vurulduklarını ve birer birer kendi önlerine kendilerinin düştüğünü gördükçe bambaşka sehpalar kuruyorlar ben ve kendileri için.
İdam sehpaları ve yağlı urganlar hazır. Karışık, karmakarışık beyinlerini, duygu ve inanç dünyalarını dindirip akliselim bir zemine oturtamadıkları için karar veremiyorlar bir türlü kendilerini mi beni mi asacaklarına…
Ne yaman, ne derin, sağ ve soluna dair nasıl da uçsuz bucaksız bir kavga bu!
‘’Allah; insanı, iddiasından vurur’’ der İsmet Özel!
İddialarından vurulmuş olanları, iddialarına en kallavi ihanet edenleri, ilk zamanlar durdukları zemin ile geldikleri yer arasında ki makas farkına dikkat çekip savruluşun da bu kadarı olur mu? gerçekliği ile yüzleşmelerini sağlamış ben, kurtulmaları gereken en azılı düşmanları oluveriyoum bir anda.
Kendi ayıpları, günahları; idaallerine, inançlarına, kitaplarına yaptıkları ihanetleri gögüsleyemiyor, nedamet ve arınmaya dair teklif ve çağrıya kulak tıkayarak bir kez daha kaybediyorlar sınavı ve karar veriyorlar beni öldürmeye..
Ben, yaşarken de, öldürülmüş, kendilerince yeryüzünden silmişken de vicdanlarının sesi, utançlarının menbaı, ihanetleri dolayısıyla ödeyecekleri faturaların büyüklüğüne dair korkularının fatura kesicisi ve hatırlatıcısı olmaya devam edeceğim.