MEŞALE ÖRGÜTÜNÜN GÖLGESİ ALTINDA MALATYA (2)
Yazımın bu ikinci bölümünü daha bir iyi anlamak, örüntüler arasında ki anlamlı bağıntıyı koparmamak ve bütünlüğün sunduğu büyük resme bakıp yaratılan ve yaşatılan vahametin sınırlarını doğru anlamak ve bu minvalde gerçekçi önlemler almak için bir evvel ki yazımda 28 Şubat vurgumun bir kez daha altınız çizmek istiyorum.
Yapay şekilde ve üstelik ülkenin sağcı!, solcu! Ve elbette olmazsa olmaz İslamcı kesimlerinde elbirliğiyle hazırlayıp sahaya sürdüğü ve koca bir toplumun olgu anlayışının temeline dinamit koyarak bambaşka bir algı savrulmasının yaşatıldığı bir süreçtir 28 Şubat süreci.
İşte bu sebepledir ki Akp’nin ve dolayısıyla tüm dincilerin Radyo, TV, yazılı ve boyalı basınla birliktre sosyal medya trolleri topyekün 28 Şubat sürecini her yıl tekrarlatmakta ve her yıl bir evvelkine oranla daha bir ajitatif formatta zihinlere enjekte etmektedirler.
28 Şubat denilince Tesettür, Katsayı ve İmam Hatipler olduğunu ve bu üç unsurun aradan 30 yıl geçmiş olmasına rağmen soğutulmaksızın ve hatta çok daha tahrik edici şekilde önümüze önümüze konulma gerekçesinin toplumu kamplara bölmenin de ötesine ‘’ Müslüman ve İslam karşıtı ‘’ hezeyanı üzerinden piyasaya sürülüşüne ayrıca bir dikkat çekmek istiyorum..!
İşte bu İslam, Müslüman ve İslam Düşmanları sloganının son derece orojinal ve profesyonel şekilde pazara sunulması ve bütün bu pazarlama işlerinde dini(!) cemaat, camia, vakıf ve derneklerin kullanılmış olması projenin ne denli kapsamlı ve ne denli tehlikeli bir proje olduğunu açık etmektedir.
Bu anlamlı izahat sonrası gelelim Meşale ve 28 Şubat sürecinde ki aldığı etkin role !!!
28 Şubat’ta gencecik kızlarımızın başörtülerine İslam düşmanları el atmış, bacılarımız sokaklarda süründürülmüş, okumak ve ontolojik bir hak olan inandıkları gibi yaşamak hak ve hürriyetleri gasp edilmiş, İslam ve Müslümanların izzet, namus ve mahremleri Din ve İslam düşmanlarınca hayasız şekilde çiğnenmişti..!!!
Nasıl ama!!!?
Fotoğrafı en net, en gerçekçi ve en hakikatli şekilde açıklayan cümle aynen yukarıda ki ifade ettiğim şekilde yaşanmış, yaşatılmış ve bütün muhafazakâr kesimin olgu ve algı dünyası en az 10 şiddetinde dinsel tektonik bir depreme maruz bırakılmıştı.
Gelin olaya bir de medya ayağından bakalım ki bahsini yaptığım resimden yana tek karede bile flu bir görüntü kalmasın!
Sürecin başlatılmasından kısa bir süre önce Vakit Gazetesi, Selam Gazetesi ve benzeri birkaç TV, Radyo ve basın yayın organları ulusal yayın yaparken Malatya da Meşale örgütü Vuslat TV’yi, Radyo Selam, Vuslat Gazetesi ve elbette bütün bunların dijital uzantılarını devreye sokmuş makul, makbul, Güvenli bir cemaat, camia, vakıf ve dernek görüntüsü vermekle kalmıyor Müslüman ve âlim (!) bir prototipi yavaş yavaş Malatya piyasasına sürüyordu.
Gelin resmi daha bir netleştirelim mi!!?
28 Şubat Dönemini yaşayanlar ve o dönem bu yapılar eliyle politize edilenler, algı dünyalarıyla oynananlar, protesto hakkınızı kullanın denilerek sahaya sürülen yığınlar gayet iyi bilecekler ki Vakit Gazetesi ve Selam Gazetesi müthiş ve mükemmel manşetler atıyor ve Müslüman kitlenin adeta yüreğine soğuk sular serpiyorlardı..!!!
İşte tam bu esnada Meşale örgütünün yayın organları da yerel dünyanın yürek kodlarına tam 12’den atışlar yapan, konuşurken müthiş vurgular yapmakla birlikte hiç gülmeyip hep ağlayan, fakir, fukara, gösterişten tamamen uzak, mütevazi bir hayat yaşamakla birlikte tebessüm etmeyen ya da milyonda bir tebessüm etmiş ise şayet dişlerini bile göstermekten haya eden çok mümtaz bir şahsiyet neşvünema buluyordu bu organlar eliyle..!
Proje son derece büyük ve son derece profesyonel eller tarafından hazırlanmış ve aynı derece de profesyonel şekilde yetiştirilmiş kişiler tarafından icra edilmekteydi. Türkiye ve hatta tüm Ortadoğu’nun sosyolojik ve teolojik kod ve gen haritası çözülmüş ve bu kodlara 12’den atışlar yapılmaktaydı.
Din elden gidiyor!
Bacılarımızın başörtülerine namahrem eller değmişti!
Müslüman mahallesinde salyangoz sattırmak olacak iş değildi!
Toplum, salya sümük ağlayan, hiç gülmeyen ve de konuştuğu zaman koca bir toplumu sürklase eden takvalı(!) hocalar eliyle alabildiğine sivriltilmiş, keskinleştirilmiş ve tarafını seçme noktasında iliklerine kadar işlenmiş ve bir sonra ki evreye rahatlıkla geçirilebilir bir tav ve kıvama getirilmişti.
İşte tam bu kaotik ortamda, bıçağın kemiğe dayandığı, Müslüman kitlenin takatinin tükendiği, ‘’Birileri bu kadına haddini bildirsin ‘’ diyerek zulüm yapan seküler, laik ve Kemalist kesimin de zulümlerinin dayanılmaz bir seviyeye geldiği anda bir kurtarıcı, can simidi ve cansuyu AK PARTİ piyasaya sürülmesin mi?!!
Yazımı iki bölüm ile bitirmek isterken 3. Bölüm kaçınılmaz bir hal almıştır. 3. Bölümde Ak Partinin kurulması sonrası fakir, fukara, mazlum, mahrum varoş çocuklarının nasıl müteahhit olduklarına, nasıl iş adamı, bürokrat, daire başkanı, genel müdür, müdür ve akademisyen olduklarına ve kendilerinden evvel ki sekülerist zümreye rahmet okutan bir sapmışlık ve savruluşu yazacağım.
KAHROLSUN DİNCİLİK!