ÖLMESİ GEREKENLER ÖLMEDİĞİ İÇİN DOĞMASI GEREKENLER DOĞMUYOR

Kimin, nereden baktığı konusu belirliyor cümlenin ne anlam ihtiva ettiğini. Dolayısıyla kimine göre esaslı bir gerekçe ve mazeret, kimilerine göre haklı ve rasyonel bir izahat ve bana göre iki başı boklu değnek cinsinden nereye çeksen oraya uzanacak bir don lastiği…

Sığınılabilir bir liman gibi duruyor desek bile satın almaya hazır ve nazır esaslı bir kitlenin var olduğuna ciddi ciddi iddiaya girmeye hazırım..

Ben var ya ben! Gerekeni en esaslı şekilde yapacağım da şu var ya şu, işte önümde ki engel, elimi kolumu bağlayan sicim, yolum üzerinde ki ayaklarıma dolanan taş türü makul ve mantıklı(!) cümleleri bir kalemde savurup atmak kolay olmasa gerek.

Elbette ölmesi gerekenlerin ölmemesi ciddi bir bahis konusu. Ölmüyor oluşları ve hatta hasta, akli melekeleri işlev yetersizliği gösteriyor, aklen ve fiziken bakıma muhtaç türü tüm serzenişlerin bir sonrası, ölmedi gitti mendebur yakınmasına bırakıyor içe çökmüşlükle birlikte…

İlahi bir yasa, bir Sünnetullahtır yaşlıların ölümü. Hem, bundan mütevellit değil midir yaşlılara ‘’ bir ayağı çukurda ‘’ tabiri ve yakıştırmasının kullanılıyor oluşu!? Bir de bunun yanına hasta, çoklu organ yetmezliği ve akli yetersizlikte eklenince ölümün kaçınılmaz galibiyeti nasıl da aratıyor kendisini…

Ayrıca ve tumturaklı gerekçelerimiz de vardır ölümünü beklemek ve istemek için. Değil mi ki mazlumun hakkını alan, çalan, talan edip yağmalayan!? Bundan ala ahlaki, mantıki, rasyonel bir gerekçe mi olur böylesi bir yasanın kendisini egemen kılmasına..!?

Bekliyoruz ve üstelik günün her saati iki elimizi açıp semaya ‘’ duy bizi ya Rab ve bitir şu işi ‘’ türü kara mizah örnekler, uygulamalar ve yakınmalar ile yadırganır ofsayt ve hatta penaltı pozisyonlarına düşerek kendimizi madara ettiğimizi bile göremiyoruz çoğu zaman.

Dedim ya kimileri için makul ve mantıklı bir zemin ve gerekçesi olması hasebiyle makul, mantıklı ve hatta gecikmiş olması dolayısıyla da kara mizah olmanın hayli dışına çıkıp, Tanrısal bir sitem pozisyonuna bile taşıyor kendisini bu meşru bakış açısı…

Ölsün artık, ölsün de temizleyecek, düzeltecek ve rahatlatacak olanlar doğsun!

Hayatta iken mücadele etmenin maliyetini göğüslemek, insan olmanın gereğini yerine getirmek ve sonra görkemli villalardan, ihtişamlı şatolardan Metris’in soğuk koridorlarına üfürülebilir olmanın dayanılmaz ağırlığı topu Tanrıya attırıyor çakal zihniyete…

Dedik ya mazeretleri makul! Diye…

Ayrıca mazeretlerine giydirdikleri daha bir makul ve aynı zaman da şık bir elbiseleri de var: gelenler düzeltecekler diye. Düzeltecekler, rahatlatacak, aydınlatacak, temizleyecek, özgürleştirecek veeeeeeeeeeee alayını yargılayacak…

Nasıl da dinginleştiriyor ruhlarımızı değil mi!?

Bütün hararetimizi alıyor olmasının yanı sıra ‘’ YARGILAYACAK ‘’ kelimesinde ki yüce tılsım, bütün yükümüzü almakla birlikte yıllardır taşıdığımız ve en mahrem yerlerimizde saklayıp büyüttüğümüz kinlerimizi vuzuha erdiyor ‘’ YARGILAYACAK ‘’ oluşu

Yargılayacak ve yargılanacaklar!

Her birimizin ağızları dolu dolu gerekçelerimiz var! Çaldılar! diye haykırıyor ciddi bir kitle. Bir başkası, keşke sadece onunla kalsalar, nice nicelerini bir de peşkeş çektiler… Ve bir sonra ki yaktı, yıktı yağmaladılar altımız ve üstümüzü haykırışları ile eklemliyor kendisini ahlak abidesi  koroya.

Ölgün, zavallı, tatsız, lezzetsiz ve sahicilikten yana sahtekâr bir koro bu!

Geldik mi ucuz, metresi son derece ucuz don lastiği gerçeğimize..!?

Savaşmak, didinmek ve direnmek gerektiği gerçeğine karşın birkaç maymunu oynayan bu ahlak kaçkını güruhun her birisinin her iki yakasına yapışarak; ne Allah’ı ne kendini ne de beni kandıramazsın bre ödlek! Diyerek namussuzluğunu, tükürük parçacıklarımın suratlarına kurşun gibi saplandığını göre göre haykırmak istiyorum.

Ve sonra bir de ‘’ ya ölürse, şayet ölürse biz neyleriz!? Diye kara kara düşünüp ömrü uzasın diye ne çok ve çeşitli dua, dilek ve bağışlarda bulunuyor akıl, ahlak ve Kuran fukarası bir başka kitle.

İşte böylesi zavallı iki güruh arasında hakikati haykırmak, adalet ve hakkaniyeti hakim kılmak için didinip duran İslam ve insanlık müntesibi bir avuç ADANMIŞ değer, omurga, haysiyet, şeref ve dik duruşunu dersini veriyor her iki fukara kesime.

Namusluların da en az namussuzlar kadar cüretkar olmasının bir inanç ve insan olmanın ABC’sidir hatırlatmasının hemen sonrası: direnememek, bileylenememek, itiraz ve isyan edememekte azımsanır bir namussuzluk değildir diyerek yazımla haykırıyorum meclis içeri…

VE EŞGÜDÜM DÜŞÜYOR DİLLERE ZÜMER SURESİ 30. AYET DUA KABİLİNDEN:

MUHAKKAK " SENDE ÖLECEKSİN ONLARDA ÖLECEKLER..!!!

HER İKİ KİTLE, HER İKİNİZ DE ÖLÜN!