PENDNAME

İki bin yirmili yıllarda gördük ki hepimizin ten rengi farklı ama gözyaşları aynıydı.
Gördük ki yaptığımız işler farklı ancak alın terimizin rengi aynıydı.
Gördük ki farklı düşünmek suretlerimizin de farklı yaratılması gibi doğal olandı.
Ve kusursuz hiçbir ideoloji yoktu.
Hiç kimse mutlak doğru değildi.
Hakikat farklı düşünenlerin tüm yaşamsal haklarını korumakla açığa çıkıyordu. Bu da her şeyin önüne vicdani ahlakı koymakla oluyordu.
Eğer bu ahlak yoksa adil olunamıyordu. Eğer adalet yoksa eşitlik yoktu ve eğer eşitlik yoksa özgürlük kölelerin kendisini özgür bildiği taksitli kölelik anlayışı yirminci yüzyıl demokrasisiydi.
Önümüzde bir sanal dünya vardı. Birde elimizden kayıp giden bir yitik dünya.

Gördük ki sekülerleşme (dünyevileşme), dinden uzaklaşma değil, onun dönüştürülmesine delalet eden bir kavramın adıydı. İnsanlar dindarlaşarak Kurandan uzaklaşıyordu.
Kendilerini hep haklı gören muhafazakâr düşünürlerimiz vardı. Ve her ne olursa olsun muhalif olunca kıymetten sayılan demokratlar dünyasındaydık.
Tanzimat düşüncesinden beslenen bu kesim geçen yüzyılda olduğu gibi bu yüzyılda da hiçbir şeyi gelecek adına düşünemiyordu. Siyasal oyun kurucluktan uzak; laik, solcu, liberal ve demokrat geçinen aydınlarımızda geçen yüzyılın dünyasına ağlayıp, geçen yüzyılın teranelerini okumaya devam ediyordu. modernistler ve gelenekçiler, gelenekselciler, komplocular dördüncü sanayi devrimi ve dijital dünyanın kapısında aynı tarafta duran yaramaz çocuk modundaydılar.

Sınıfsız dünya idealiyle ortaya çıkanlar kendi sınıflarını oluşturmuştu.
Neyi muhafaza edeceğini bilmeyenler o kadar dava dava diye slogan atıyorlardı ki slogan kalbe ve hikmete inmiyordu.
İki binli yılların ideolojileri ile entegrizimin ağlama duvarında toplananlar, babalarının onlara enjekte ettiği buhranların altında eziliyor çözüm önerilerinden uzak transhümanizin ayak seslerinden uzakta asude hayatlar peşindeydiler. Bu sürdürülebilir bir sosyoloji değil ve bir cok sosyolojik kriz kapıda demek. Siyasal paradigma pergeli yeni paradigma çizmek zorunda. Yoksa geleceğin torunlardan emanet olduğu bilincinden uzak, dedelerden bize kaldı anlayışı fütürizm in , hız ve hazzın önünü bütün şehirleri insanıyla birlikte bu krize sürükleyecek.

Hüseyin Acarlar "Pendname" kitabından 2020