Taha Abdurrahman Örneğinde Özgün Bir İslam Felsefesi Kurmak…

Özgün bir İslam felsefesini nasıl kurarız başlığı altında İstanbul’da konferans veren Taha Abdurrahman, yöntemini de izah etmeye çalıştı. Temel sekiz önerme/aşama sundu… Bu sekiz aşamayı gerçekleştirdiğimizde Müslümanların kendisine ait bir özgün felsefi yapısı söz konusu olabilir, dedi…

Özgün kavramının kendisi çok şey anlatır. Özgünlükten kasıt, mevcut modern dünya evreninin ürettiği kültür ve düşünceden bağımsız olarak bir düşünce ortaya koymaya çalışmaktır. Bu temel durum söz konusu olmadığı sürece özgünlük söz konusu olmayacaktır. İslam, kendisinin inşa ettiği evren üzerinden düşünülüp yenilenmelidir. Bu tecdid/ yenileme kendi usulünü ve bilişsel sürecini takip etmelidir. Modern düşünceden hareketle ve onun ortaya koyduğu soru ve sorunlar yerine kendine özgü ve yenilenmiş soru ve sorunlar öne çıkarılmalıdır.

İslam Felsefesi terkibi de hep tartışıla gelmiş bir sorunsal alanı işaret eder. Ama bu sorunsal hale gelme nedeni felsefe kavramına yüklenmiş anlamın sınırlandırılmış hali yüzündendir. Felsefeyi salt yunan ve modern düşünce biçimleri için kullanmanın gerektirdiği bir daralmadan neşet etmektedir. Hâlbuki felsefe bir düşünce melekesi olarak tarif edildiğinde mesele kendiliğinden çözülecektir. Çünkü aynı mesele akıl kavramı tanımında da ortaya çıkmaktadır. Bu yüzden her düşünce evreni kendine özgün ve özgü bir felsefi yapı inşa edebilir. Kendi tanımlarını yapar… Burada asıl vurgulanması gereken şey; ortaya konan felsefi yapının insan sorununu ve sorunlarını nasıl çözümlediği ve evrensel bir yapıya sahip olmadığı konusudur. Modern düşünce kendisini evrensel olarak betimlemektedir. Ama işin aslına bakıldığı zaman evrensel kavramı ile modern düşünce asla bir araya getirilemez? Birinci neden; kuşatıcı bir özellik taşımıyor. İkinci neden ise sınırlı bir tanım üzerinden genelleştirilen bir yaklaşımı öncelemesidir ki bu evrensel kavramına ihanet anlamını taşır. Öznel bir yaklaşım üzerinden evrensel bir yapı kurulamaz! Bu aklen muhaldir.

Taha Abdurrahman’ın Birinci Esası: Müslüman filozof, başkalarının özgün bir çerçevede oluşturduğu felsefi problemleri kendine mal etmemelidir. O, kendi felsefi problemlerini bizatihi kendi oluşturmalıdır.

Son iki yüzyılda bu durum tersi bir şekilde uygulanmış ve İslam düşüncesini ciddi bir şekilde sorunlu hale getirmiştir. Modernleştirilmiş İslam düşüncesi ne Müslümanların sorunlarını ne de modernliğin sorunlarını çözüme kavuşturma konusunda bir düşünce geliştirememiştir. Bu yüzden İslam bu çağa hitap etmiyor, yargısını reel bir konuma kavuşturmuştur.

Müslüman filozofun önünde iki temel sorun alanı vardır: Birincisi, insanın âlemdeki yeri… Bu konuda kendi kaynaklarından hareketle ama bugünü de içine alarak açıklayacak bir dil içinde insanın âlemdeki yeri açıklanmalıdır. İkincisi ise; Dünyada egemen olan felsefi tasavvur… Bu noktada felsefeyi hikmet ile betimlemek ve onu da hakikat arayışı olarak tanımlayıp yeniden hakikat yolculuğu yapmanın imkânlarını aramak esas olmalıdır. Egemen felsefenin bu noktada sınıfta kaldığı ise bedihidir. Süfli bir insanlığın varlığa çıkışına aracılık etmesi ise başlı başına bir sorun olarak kayıtlara geçirilmelidir. Nesnel bilimcilik ile öznel sübjektif bilgici felsefi tasavvuru bugünün temel sorumlusudur.

İkinci esas: Müslüman filozof çağımızda ‘insanın süflileşmesinin’ iki büyük musibetten kaynaklandığını saptamak durumundadır. Bunlardan ilki ‘bilimin kural tanımaz hale gelmesi’ ve ikincisi de ‘öznel bilginin değerden soyutlanmasıdır.’

Bu noktada felsefe bilim ilişkisinin bozulması ve tekrar yerine konulması esas bir konu olarak müslüman filozofun önünde duran bir sorun alanıdır. İkincisi ise bilgi ve ahlak arasındaki bağın kopartılması ve bunun tekrar kurulamaması sorunudur. Müslüman filozof kendi düşünce evreninden bu iki soruna çözüm üretebilecek esaslar ve bakışlar geliştirmek yükümlülüğünü üstlenmelidir.

Üçüncü esas: Müslüman filozofun vazifesi bahsi geçen iki musibeti, yani ‘nesnel bilimin kural tanımazlığı’ musibeti ile ‘ öznel bilginin değerden soyutlanması’ musibetini bertaraf edecek yöntemler üzerine düşünmektir.

Bu noktada hocanın dikkat çektiği en önemli şey; kalu bela da ahdi Misak olarak kabul edilen ‘ Allah’ın Ben sizin Rabbiniz değil miyim? Sorusuna verilen cevap: Kalu bela; evet, sen bizim Rabbimizsin demeleridir. Bu insanın çıkış noktası olarak düşünülmelidir.

Dördüncü esas: Müslüman filozof, ‘ nesnel bilimin’ ‘ahlaki açıdan arındırılması’, ‘öznenin bilgisinin’ ‘istikamete sokulması’ gerektiği sonucuna vardıktan sonra şu tespiti yapar: insanın âlem ile olan iletişimini tanzim eden idrak ve istihdam ilişkilerinin değiştirilmesi şarttır.

Bu noktada idrak bir mülkiyet meselesine çözüm üretmektir. Modern zihin, eşyayı temellük etmektedir. Bu ciddi bir sorundur. Aynı şekilde eşya ve varlık ile ilişkisinde de yararlılığı esas almak durumunda kalmaktadır. Hâlbuki varlık insana emanet olarak tevdi edilmiştir. Ve varlığın sahibi olan ise Allah (cc)dür. Bu temel gerçeğe göre yeniden bir düşünce geliştirilmelidir.

Beşinci esas: Müslüman filozofun ortaya koyacağı birinci tali argüman şudur: Bilimci Felsefe tasavvuru, felsefeyi asli hüviyetinden uzaklaştırmakta, onun ‘bilimi ahlakileştirme’ işlevini tamamen etkisiz hale getirmektedir. Bu noktada bilgi eylem arasındaki ilişkiyi yeniden tanzim ederek düzeltilme yapılmalıdır. Anlam ve değer yoksunluğu en büyük sorun alanıdır. Bu da bilgi ile eylem arasındaki bağın kopartılmasından neşet etmektedir. Müslüman filozof bu bağı yeniden anlam üzerinden kurmalıdır.

Altıncı esas: Müslüman filozofun ortaya koyacağı ikinci tali argüman şudur: ‘öznenin bilgisine tabi felsefe tasavvurunun’ ilkelerden biri olan ‘ tefekkür ilkesi’ felsefi akıl ile bilimsel aklı birbirinden ayırmayı gerektirir.

Yedinci esas: müslüman filozofun ispatına girişeceği üçüncü tali argüman şudur: ‘öznenin bilgisine tabi felsefe tasavvurunun’ ilkelerinden biri olan ‘ahlaklanma ilkesi’ ahlakın fıtrat üzerine kurulmasını ve yaygınlaştırılmasını gerektirir. Ahlaki değerlerin fıtrileştirilmesi, başka bir deyişle, ahlaki değerlerin fıtrata irca edilmesi, yani ahlaki normun bütün insan eylemlerine egemen kılınmasıdır.

Sekizinci esas: Müslüman filozofun ispat etmesi gereken dördüncü tali argüman ise şudur: ‘öznel bilgiye tabi felsefe tasavvurunun’ temel ilkelerinden biri olan ‘benzeme(teşebbüh) ‘ ‘Allah’a benzeme ilkesi’ yerine ‘Peygamber’i örnek alma ilkesi’nin ikame edilmesini gerektirir.

Modern insan Tanrı olmaya soyunarak meseleyi olumsuz bir bağlama taşımıştır. Halbuki Peygamberi örnek almak, hem insan kalmak ve hem de diğer insanların hallerine muttali olmak bakımından önem arz eder. Bu derin mevzu aynı zamanda felsefi bakışın üzerine temellendirileceği bir zemini de işaret eder.

Taha Abdurrahman, İDE tarafından yayınlanan kitapçıkta bu konuda detaylı açıklamalar yapmaktadır. Ben kısaca bazı noktalara değinerek bu ilkeleri size sunmak istedim.

Temel bir bakış açısından ele alınması gereken temel ilkeleri tartışma zeminine sunmaktadır. Ama temel bir yaklaşım açısından ele alınacak olan esasların hepsi ne olmaması gerektiğini izah etmektedir. Bir sonraki yazıda biraz daha detaylı bazı ipuçlarına dokunmaya çalışacağım inşallah…

Abdulaziz Tantik