35,2068$% 0.3
36,7672€% 0.92
44,3202£% 0.7
2.968,33%1,32
4.853,00%0,96
Kaç içkin ve aşkın hıçkırık sığdırabilirsiniz hayata, kaç ton olmalı kin, tadına vara vara iman etmek var da, ağzında döndüre döndüre ve lezzetin her tonunda gezinerek isyan ve itiraz etmek yok mudur dinde ve hayatta!?
Ve Tanrı nereye kadar tolere eder beni!?
Bilirim elbette her şeyin ve herkesin bir istiap haddi vardır Tanrı’nın olduğu gibi benimde…!
Nefesimin kesildiği, takatimin tükendiği, vicdan sınırlarımın, sabır duvarlarımın, anlayış ve tahammül miktarımın bitip tükenmesi gibi bir hakkım yok mu mesela!?
Mesela ey Tanrı ya da imanın tadına varmış yoğun dindarın gazını alarak ey Allah’ım! Açlık, senin için geçerli mi!? Doymak gibi bir eylem sende cari mi!? Senin sabrın nerede başlar ve nerede biter?! Gibi sorular iman dairesinin dışına atar mı beni?!
Hem neden, sorularımın şiddetine bakıp İslam ve imanın sınır içi ya da dışı gibi bir görevi kendiniz için mutlak kabul ediyorsunuz? Hiç mi dinlenilmeye, tahammül edilmeye, üzerinde durup düşünülmeye değmiyor itiraz ve isyana dair sorularım!?
Yoksa yaşanılan bunca vahşete karşın sabrı, vicdanı, takati ve direnci tükenen ve Tanrıya bile başkaldıracak bir tek ben mi kaldım orta yerde!? Olsun, ben göze aldım faturası her ne kadar ise…
Yüz uçağın bilmem kaç bin tona tekabül eden bombalarını zevk, şevk ve şehvetle masumların üzerine boca edişinin hemen akabinde, bir başka dört yüz uçağın ara vermeksizin kan kusmasının faturasını şu kadar Arap, bu kadar Türk, Sünni, bir o kadar Şii ve bilmem neye keseyim kesmesine de, Allah olarak senin dayanma gücün nedir? Diye bir soruyu onun adına yemin ederek kendi üzerime hak görüyor oluşum imana dahil değil mi yani!?
Dedim ya Ey Allah’ım! Günahlarımızın, hatalarımızın, isyanlarımızın, şirk ve sapkınlıklarımızın bir müeyyidesi olsun elbette. Lakin koca bir coğrafyasının faturasını birkaç yüz kilometreye sığdırıyor oluşun, Rahman ve Rahim sıfatların ile örtüşüyor mu!? Türü bir soru beni nereye savurur ey Tanrı!?
Mevcut durumda, yani ölümün bile öldüğü, ölümün tarifine dair bütün dizelerin öldüğü, imana dair tanım ve sınırların tepetaklak olduğu bir sürecin orta yerinde İlahi plan var mı ve nedir!? Türü sorulara karşın takatsizliğim, sorularımda ki sınır ihlallerine dair kısmi de olsa bir masumiyet kazandırır mı bana!?
Artık hiçbir hesaba düşmüyorum. İmanın sınırları içinde miyim dışında mı?! Türü sorular masum kadınların, dilsiz bebelerin, bitip tükenmiş yaşlıların, her gün ama her gün, her saat, her dakika ve her saniye ölen, öldürülen ve üstelik ölümün, öldürülüşün, katletmenin, zulmetmenin bile sınırlarının yeniden yazıldığı Gazze’de, benim, itiraz ve isyana dair kendimi tutamayışımı çok mu gördünüz bana!?
EVET!
Soruyorum Allah nerede!?
Rahmeti gazabını geçmiş olan, Rahman ve Rahim olan Allah nerede!?
Akan bunca kana karşın ne zaman doyacaksın, duracaksın ve durduracaksın ey Allah’ım!?
Ne zaman gireceksin devreye ve tamam deme limitin, takatin, sabrın, vicdanın, merhametin, rahmetin ne vakit girecek devreye!?
Biliyorsun ki bir beşer olarak benim sabrım tükendi, takatim bitti, sabır ve vicdana dair ne varsa bitti bende. Ne ve nasıl bir suç işledi ki bu insanlar cezaları bir türlü bitmedi Ey Allah’ım!?
Bir tek fotoğrafa, bir tek videoya bile bakmadığımı, bakamadığımı, baktığım an seninle nasıl bir kavgaya, isyan ve itiraza düşeceğimi yine en iyi sen biliyorsun Allah’ım…
Birkaç aklı evvel çıkıp ‘’ bunların ataları, babaları Yahudilere şunu sattı bunu yaptı ‘’ türü ele avuca sığmaz argümanlar ileri sürdüğünde; Kimse kimsenin yükünü yüklenici değildir ayetini gözlerine gözlerine sokmaz ve herkesin faturası herkese kesilsin türü bir başka makul gerekçeyi sürmez miyim masanın orta yerine!?
Farkındayım elbette zalimlerin cezasını bizlerin, Müslümanların elleriyle kesmek istediğini. Ne ki ortada böyle bir Müslümanın, Müslümanlığın, İslam’ın, topluluğun ve devletin olmadığını ikimiz zaten iyi biliyoruz.
O zaman bu derin sessizliğin, kimliksizliğin, haysiyetsizliğin, onursuzluğun, şerefsizliğin, korkaklığın, cesaretsizliğin ve dolayısıyla Yahudileşmenin faturasını Gazze’nin sağında ve solunda, Kuzey ve Güneyinde bulunan ve kendisini İslam ve Müslüman olarak niteleyen her devlete ve her millete eşit paylaştırsana be Allah’ım…
Olanı biteni film gibi izleyen Arabistan’ın klimaları bozulsun en hafifinden. Burç Halifa’nın burcu hafiften sallanmasın mı mesela..
Mesela Mısır’ın, mesela Fas krallarının ve bütün sarayların altı hafiften titremesin mi!? Olan biten üzerinde tam bir Siyon sinsiliğinde edebiyat yapanların ocağına inceden inceden evlat acısı düşmesin mi ey merhametlilerin en merhametlisi..!?
Hatta ve hatta Kabe duvarlarının kesişme noktası azıcıkta olsa birbirinden ayrılmasın mı!? Bir avuç insanın duraksız, limitsiz, geceli gündüzlü, sabahlı ve akşamlı kıyameti kopmuş iken Kabe, Mekke, Medine ve diğer tüm İslam beldeleri neden payına düşeni almasın ki!?
Neden taşlar dile gelmesin!?
Dağlar mesela, neden yürümesin!?
Nuh misali yeni gemilerin inşa edildiği bir başka kıyamet sağı ve solu kuşatmaz…
Henüz üç aylık bir bebeye ‘’ Seni diri diri toprağa gömdüren amil neydi ‘’ türü bir soru şimdi neden sorulmasın!?
Toprak neden içini dışa kusmasın!?
Kaya, taş mesela neden su yerine kan fışkırtmasın…
Var, ele avuca sığmaz, sınır ve limit tanımaz tuğyan türü bir sürü sorularım var.
Ben artık yolun tam ayrılma noktasındayım. Ya devreye gir ya paylaştır ya da kopsun kıyamet ki ben hala sana inanan, güvenen ve seven tarafta kalayım Allah’ım…
MEŞALECİ SAMİ MEŞALECİLERE YER Mİ AÇIYOR!