DOLAR

42,5191$% 0.04

EURO

49,5894% -0.02

STERLİN

56,8225£% 0.08

GRAM ALTIN

5.791,20%0,68

ÇEYREK ALTIN

9.496,00%-0,08

Malatya PARÇALI BULUTLU
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a

TÜRKİYE’DE GELİR UÇURUMU: EŞİTSİZLİKTEN ADALETE ÇIKIŞ YOLU

Türkiye’de gelir dağılımı göstergeleri hem OECD hem de Avrupa Birliği ortalamasına kıyasla oldukça yüksek düzeyde eşitsizliğe işaret etmektedir. Gini katsayısının 0,41’in üzerinde seyretmesi, gelirlerin üst dilimlerde yoğunlaştığını ve alt gelir gruplarının refahtan sınırlı pay aldığını ortaya koymaktadır.

1-GİRİŞ

Türkiye’de gelir eşitsizliği yıllardır gündemde. Ancak doğru vergi politikaları, hedefli sosyal yardımlar ve eğitim yatırımlarıyla, eşitsizlik kader olmaktan çıkabilir.

Gelir dağılımı, yalnızca ekonomik göstergelerle değil, aynı zamanda sosyal adalet, politik istikrar ve ekonomik büyümenin sürdürülebilirliğiyle doğrudan ilişkili bir olgudur. Literatürde giderek daha fazla vurgulandığı üzere, eşitsizlik yalnızca bireylerin yaşam standartlarını değil, aynı zamanda fırsat eşitliği, toplumsal bütünlük ve demokrasinin işlerliğini de etkilemektedir (Stiglitz, 2012; Milanovic, 2016). Bu nedenle gelir dağılımı tartışmaları, ekonomi politikalarının merkezinde yer almakta ve özellikle küreselleşmenin hız kazandığı 21. yüzyılda daha da önem kazanmıştır.

Gelir dağılımını ölçmek amacıyla çeşitli göstergeler geliştirilmiştir. Gini katsayısı, en sık kullanılan ölçüt olup eşitsizliği 0 (tam eşitlik) ile 1 (tam eşitsizlik) arasında sayısallaştırır. Buna ek olarak, Lorenz eğrisi eşitsizliği görselleştirirken, Palma oranı en zengin %10 ile en yoksul %40 arasındaki uçurumu öne çıkarır (Cobham ve Sumner, 2013). Ayrıca, Atkinson endeksi gibi ölçütler, toplumun eşitsizliğe duyarlılığını normatif bir bakış açısıyla değerlendirme imkânı sunar (Atkinson, 1970).

Son yıllarda yapılan uluslararası karşılaştırmalar, gelir dağılımındaki bozulmanın yalnızca gelişmekte olan ülkelerle sınırlı kalmadığını göstermektedir. OECD’nin (2022) verilerine göre üye ülkelerde ortalama Gini katsayısı 0,31 civarındadır. Buna karşılık Türkiye’de bu oran 0,41 seviyesinde olup, OECD ortalamasının belirgin biçimde üzerindedir (OECD, 2022; TÜİK, 2023). Avrupa Birliği ülkeleri arasında İskandinav ülkeleri (Danimarka, İsveç, Finlandiya) en düşük eşitsizlik seviyelerine sahipken, Güney Avrupa ülkelerinde (İtalya, İspanya, Yunanistan) eşitsizlik artış eğilimindedir.

Gelir dağılımını hem kuramsal çerçevede hem de güncel veriler ışığında ele almak, ekonomik performans ve sosyal adalet arasındaki ilişkinin daha iyi anlaşılmasını sağlamaktadır. Bu çalışma, bir yandan eşitsizliği ölçmek için kullanılan göstergeleri incelerken, diğer yandan Türkiye ile Avrupa Birliği ülkelerini karşılaştırmalı olarak değerlendirmeyi amaçlamaktadır.

2-GELİR DAĞILIMINI ÖLÇME YÖNTEMLERİ

2.1. GİNİ KATSAYISI VE LORENZ EĞRİSİ

En yaygın kullanılan ölçüt Gini katsayısıdır. İtalyan istatistikçi Corrado Gini tarafından geliştirilen bu katsayı, 0 ile 1 arasında değer alır; 0 tam eşitliği, 1 ise tam eşitsizliği temsil eder (Gini, 1912). Katsayının hesaplanmasında kullanılan Lorenz eğrisi, nüfusun kümülatif yüzdesine karşılık gelirlerin kümülatif yüzdesini grafik üzerinde gösterir.

2.2. PALMA ORANI

Palma oranı, gelir dağılımının uç noktalarına odaklanır. Nüfusun en zengin %10’unun gelir payı, en yoksul %40’ın payına oranlanarak hesaplanır (Cobham & Sumner, 2013).

2.3. ATKİNSON ENDEKSİ

Atkinson (1970) tarafından geliştirilen endeks, eşitsizliği ölçerken normatif bir yaklaşım benimser. Toplumun eşitsizliğe karşı duyarlılığını yansıtan bir parametre kullanılır.

2.4. THEİL ENDEKSİ VE ENTROPİ ÖLÇÜTLERİ

Bilgi teorisine dayanan Theil endeksi, gelir dağılımındaki farklılıkları ayrıştırmaya imkân verir (Conceição ve Ferreira, 2000).

3-TÜRKİYE VE AVRUPA BİRLİĞİ’NDE GELİR DAĞILIMI

3.1. TÜRKİYE

Türkiye’de gelir eşitsizliği, uzun dönemli dalgalanmalar göstermektedir. TÜİK’in Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması verileri üzerinden Gini katsayısına bakıldığında şu seyir dikkat çekmektedir:

2006–2010 Dönemi: Türkiye’de Gini katsayısı 0,40–0,42 bandında seyretmiş, eşitsizlik görece yüksek seviyelerde sabitlenmiştir. Bu dönemde hızlı büyüme yılları yaşanmasına rağmen gelir dağılımında kayda değer bir iyileşme görülmemiştir.

2010–2015 Dönemi: Gini katsayısı 2014 yılında 0,39’a kadar gerilemiştir. Bu düşüşte sosyal yardım programlarının genişlemesi ve asgari ücret artışlarının etkili olduğu değerlendirilmektedir. Ancak bu iyileşme sınırlı kalmış, bölgesel farklılıklar ve kayıt dışı istihdam eşitsizliği beslemeye devam etmiştir.

2016–2020 Dönemi: Bu dönemde Gini katsayısı yeniden yükselişe geçmiş ve 0,40–0,41 seviyelerine çıkmıştır. 2018 döviz krizi ve ekonomik daralma, özellikle alt gelir gruplarını olumsuz etkilemiştir.

2021–2023 Dönemi: TÜİK 2023 verilerine göre Gini katsayısı 0,415’tir. En yüksek gelirli %20’lik grubun toplam gelirden aldığı pay %48’e yaklaşırken, en düşük gelirli %20’nin payı %6’ya gerilemiştir. Bu tablo, Türkiye’de eşitsizliğin yeniden derinleştiğini ortaya koymaktadır.

yusuf-ziya-ozcan-1.jpg

Bölgesel Eşitsizlikler: Türkiye’nin en ciddi sorunu eğitim başta olmak üzere hemen her konuda karşılaşılan eşitsizliklerdir. Burada da doğu-batı ekseninde gelir farklılıkları çok belirgindir. Batı bölgelerinde kişi başına gelir ve yaşam koşulları görece yüksekken, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde gelir seviyesi ve sosyal göstergeler daha düşüktür (TÜİK, 2023). Eğitimdeki eşitsizliklerin en önemli nedeni ülkedeki gelir eşitsizlikleridir.

BÖLGELERİN GELİR VE YOKSULLUK DURUMLARI

yusuf-ziya-ozcan-2.jpg
Kaynak: TÜİK, Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması, 2023 – rakamlar yuvarlatılmıştır.

Genel Değerlendirme: Türkiye’nin gelir eşitsizliği, yapısal olarak kalıcı bir sorun niteliği taşımaktadır. Sosyal transferler ve asgari ücret artışları geçici iyileşmeler sağlasa da, vergi sisteminin ağırlığının dolaylı vergilerde olması, eğitimde fırsat eşitsizliği ve kayıt dışı istihdam, eşitsizliği sürekli yeniden üretmektedir.

3.2. AVRUPA BİRLİĞİ

AB ortalama Gini katsayısı 0,30–0,32’dir. Danimarka, Slovenya ve Çekya en düşük eşitsizliğe sahipken; İtalya, İspanya ve Yunanistan daha yüksek oranlara sahiptir (Eurostat, 2023).
Türkiye, AB ve OECD ortalamasının üzerinde eşitsizlik göstermektedir. Polonya (0,28) ve Macaristan (0,29) gibi Doğu Avrupa ülkeleri dahi daha eşitlikçi bir dağılıma sahiptir (OECD, 2022).

yusuf-ziya-ozcan-3.jpg

3.3. KARŞILAŞTIRMALI DEĞERLENDİRME

Türkiye’nin gelir eşitsizliği göstergelerinin hem Avrupa Birliği hem de OECD ortalamasının belirgin biçimde üzerinde olduğu ifade edilmişti. 2023 itibarıyla Türkiye’de Gini katsayısı 0,415 iken, AB ortalaması 0,30–0,32 aralığında, OECD ortalaması ise yaklaşık 0,31 düzeyindedir. Bu fark, Türkiye’de eşitsizliğin yapısal nitelikte olduğunu göstermektedir.

Ülkelere tek tek bakıldığında dikkat çekici bir diğer nokta, Polonya (0,28) ve Macaristan (0,29) gibi Doğu Avrupa ülkelerinin dahi Türkiye’den daha eşitlikçi bir gelir dağılımına sahip olmasıdır. İskandinav ülkeleri, düşük Gini katsayılarıyla “eşitlikçi model’in örneklerini sunarken; Güney Avrupa ülkeleri (İtalya, İspanya, Yunanistan) Türkiye’ye kıyasla daha iyi durumda olsa da, AB ortalamasının üzerinde eşitsizlik sergilemektedir.

Bu karşılaştırma, Türkiye’nin sadece kendi geçmiş performansına göre değil, uluslararası standartlara göre de daha adil bir gelir dağılımı hedefi doğrultusunda ciddi reformlara ihtiyaç duyduğunu ortaya koymaktadır.

4-GELİR EŞİTSİZLİĞİ VE MAKROEKONOMİK GÖSTERGELER

4.1. ENFLASYON VE SATIN ALMA GÜCÜ

Türkiye’de enflasyonun gelir dağılımı üzerindeki etkisi özellikle son on yılda belirgin hale gelmiştir. 2021–2023 döneminde tüketici fiyatlarındaki sert yükseliş, alt gelir gruplarını daha ağır biçimde etkilemiştir. Gıda ve enerji kalemleri dar gelirli hanelerde bütçenin yarısına kadar çıkarken, yüksek gelirli hanelerde bu oran %20 civarındadır. Dolayısıyla aynı enflasyon oranı, düşük gelirli aileler için çok daha büyük bir reel refah kaybı yaratmıştır.

Üst gelir grupları bu süreçte varlıklarını döviz, altın ve gayrimenkul gibi araçlara yönlendirerek enflasyondan korunabilmiş, dar gelirli haneler ise böyle bir imkâna sahip olmamıştır. Sonuç olarak enflasyon, sadece fiyat istikrarını değil, gelir eşitsizliğini de doğrudan şekillendiren bir unsur haline gelmiştir. Dolayısıyla kalıcı bir dezenflasyon süreci, yalnızca ekonomik istikrar açısından değil, aynı zamanda sosyal adalet bakımından da zorunludur. Enflasyonla mücadele, eşitsizliğin azaltılmasının temel koşuludur.

4.2. VERGİ YAPISI VE YENİDEN DAĞITIM

Vergi sistemi, gelir eşitsizliğinin artmasında ya da azalmasında belirleyici rol oynar. Türkiye’de vergi gelirlerinin yarıdan fazlası dolaylı vergilerden (KDV, ÖTV) oluşmaktadır. Bu vergiler her gelir grubuna aynı oranla uygulandığından, düşük gelirli haneler üzerinde orantısız yük yaratır. Avrupa’da, özellikle İskandinav ülkelerinde, doğrudan vergiler ve yüksek gelir vergisi dilimleri sayesinde devletin yeniden dağıtıcı etkisi güçlüdür. Türkiye’de ise vergi yapısı eşitsizliği azaltmak yerine çoğu zaman derinleştirmektedir. Daha adil bir vergi sistemi için gelir ve servet üzerinden alınan vergilerin etkinliği artırılmalıdır.

4.3. SOSYAL TRANSFERLER VE SOSYAL HARCAMA

Türkiye’de sosyal yardımların kapsamı son yirmi yılda genişlemiştir. Ancak bu yardımlar çoğunlukla kısa vadeli destekler şeklinde kalmış ve yoksulluğu kalıcı olarak azaltma gücü sınırlı olmuştur. Ayrıca yardımların planlanan hedefe ulaştığı tartışmalıdır: Gerçekten ihtiyaç sahiplerine mi ulaşmakta, yoksa siyasal kaygılarla mı yönlendirilmektedir? OECD ülkeleri ile karşılaştırıldığında Türkiye’nin kamu sosyal harcamalarının GSYH’ye oranı oldukça düşüktür. Bu durum, devletin eşitsizliği düzeltici kapasitesini sınırlandırmaktadır. Aile yardımları, işsizlik sigortası ve çocuk bakım desteği gibi transferlerin daha geniş kapsamlı ve şeffaf biçimde uygulanması, alt gelir gruplarına nefes aldırabilir.

4.4. BÜYÜME MODELİ VE CARİ AÇIK

Türkiye’nin büyüme modeli uzun süre iç tüketime ve kredi genişlemesine dayanmış; bu da cari açık ve dış borç sarmalını beslemiştir. Türkiye’de yüksek büyüme dönemleri genellikle artan cari açık ve dış borçlanma ile karakterize olmuştur (Boratav, 2018; Yeldan, 2016; Eğilmez, 2014) Bu model kısa vadede büyüme sağlarken, uzun vadede eşitsizliği artıran bir mekanizma haline gelmiştir.
Krediye erişebilen orta ve üst gelir grupları bu büyümeden daha fazla yararlanırken, düşük gelirli kesimler borçlanma imkanına sahip olmadıkları için geride kalmıştır. Kriz dönemlerinde ise işsizlik artmış ve dar gelirli kesimler daha da kırılgan hale gelmiştir. Dolayısıyla mevcut büyüme modeli, eşitsizliği besleyen yapısal bir faktör olarak öne çıkmaktadır.

4.5. YOKSULLUK VE EŞİTSİZLİK ARASINDAKİ FARK

yusuf-ziya-ozcan-4-001.jpg

Türkiye’de zaman zaman yoksulluk oranlarında düşüş görülmüş olsa da bu, eşitsizliğin azaldığı anlamına gelmemektedir. Asgari ücret artışlarıyla yoksulluk sınırının altında yaşayanların oranı azalabilir; fakat aynı dönemde en zengin kesimin gelir artışı çok daha yüksek hızda gerçekleşmektedir.
Sonuç olarak toplumun en alt kesimleri temel ihtiyaçlarını karşılayacak seviyeye çekilirken, üst gelir grupları servetlerini katlamaktadır. Bu durum, yoksulluğun azalmasıyla eşitsizliğin azalması arasındaki farkı net biçimde ortaya koymaktadır.

4.6. SON YİRMİ YILIN POLİTİKA PERFORMANSI

2000’li yılların başında uygulanan yapısal reformlar ve hızlı ekonomik büyüme, yoksulluğun azalmasına katkıda bulunmuştur. 2010’ların ortasında asgari ücret artışları ve sosyal yardımlar eşitsizliği sınırlamış, ancak kalıcı bir düşüş sağlayamamıştır.

2018 sonrası yaşanan ekonomik krizler ve yüksek enflasyon, alt gelir gruplarını olumsuz etkilemiş ve eşitsizlik yeniden yükselmiştir. Son yirmi yıllık dönemde iktidarın performansı, yoksulluğun azalması konusunda başarılar içerse de, gelir eşitsizliği alanında yapısal bir iyileşme sağlanamadığını göstermektedir.

4.7. EĞİTİM VE FIRSAT EŞİTLİĞİ

Eğitim, gelir eşitsizliğini nesiller arası aktarımdan koparabilecek en güçlü araçtır. Türkiye’de yükseköğretime erişim genişlemiş olsa da, eğitim kalitesi ve iş gücü piyasasıyla uyum sorunları devam etmektedir. OECD PISA sonuçları, öğrencilerin başarısında sosyoekonomik farklılıkların büyük rol oynadığını ortaya koymaktadır.
Erken çocukluk eğitiminin sınırlı erişimi, kırsal ve kentsel bölgeler arasındaki farklılıklar ve mesleki eğitimde yaşanan uyumsuzluklar, gelir eşitsizliğini besleyen yapılar arasında yer almaktadır. Eğitimde fırsat eşitliğinin güçlendirilmesi, uzun vadede hem Gini katsayısını düşürücü etki yaratacak hem de ülkenin sürdürülebilir büyümesine katkı sağlayacaktır.

5. SONUÇ VE POLİTİKA ÖNERİLERİ

Türkiye’de gelir dağılımı göstergeleri hem OECD hem de Avrupa Birliği ortalamasına kıyasla oldukça yüksek düzeyde eşitsizliğe işaret etmektedir. Gini katsayısının 0,41’in üzerinde seyretmesi, gelirlerin üst dilimlerde yoğunlaştığını ve alt gelir gruplarının refahtan sınırlı pay aldığını ortaya koymaktadır. Bu durum, ekonomik büyümenin toplumsal tabana yeterince yayılamadığını ve sosyal devlet mekanizmalarının eşitsizliği telafi etmede yetersiz kaldığını göstermektedir.

Gelir dağılımında kalıcı bir iyileşme sağlanabilmesi için öncelikle makroekonomik istikrarın tesis edilmesi gerekmektedir. Yüksek enflasyon, alt gelir gruplarının satın alma gücünü aşındırmakta ve eşitsizliği derinleştirmektedir. Dolayısıyla fiyat istikrarının korunması, eşitsizliğin azaltılmasında temel önceliklerden biri olmalıdır. Bununla birlikte, vergi yapısının gözden geçirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Türkiye’de dolaylı vergilerin ağırlığı, düşük gelirli gruplar üzerinde orantısız bir yük yaratmakta, dolayısıyla vergi–transfer sisteminin yeniden dağıtıcı etkisini sınırlamaktadır. Daha adaletli bir vergi sistemi için doğrudan vergilerin payının artırılması, servet ve gelir üzerinden alınan vergilerin etkinleştirilmesi gereklidir.

Sosyal transferler ve kamu harcamalarının hedefe ulaşıp ulaşmadığı da kritik bir konudur. Çocuk ve yaşlı yoksulluğunu azaltmaya yönelik programların kapsamının genişletilmesi, transferlerin gerçekten ihtiyaç sahibi kesimlere yönlendirilmesi ve bu süreçte şeffaflık sağlanması önemlidir. Özellikle bölgesel eşitsizliklerin azaltılmasında eğitim ve sağlık yatırımlarının yaygınlaştırılması, uzun vadede fırsat eşitliğini güçlendirecektir. Eğitim sisteminde kalite farklılıklarının giderilmesi, dezavantajlı bölgelerde erken çocukluk eğitiminin yaygınlaştırılması ve kadın istihdamını destekleyen politikalar, gelir eşitsizliğini nesiller arası aktarım zincirinden koparabilecek stratejilerdir.

Son yirmi yıllık dönemde Türkiye, yoksulluğun azaltılmasında kayda değer ilerlemeler kaydetmiş olsa da gelir eşitsizliğini kalıcı biçimde düşürmekte arzu edilen başarıyı gösterememiştir. Ekonomik büyümenin belirli dönemlerde güçlü seyretmesine rağmen bu büyümenin eşitlikçi bir dağılımla topluma yansıması sağlanamamıştır. Bundan sonraki süreçte, sürdürülebilir büyüme ile sosyal adalet arasındaki dengeyi gözeten bir politika seti, yalnızca ekonomik performansı değil, toplumsal barışı ve demokratik meşruiyeti de güçlendirecektir. Türkiye’nin gelir eşitsizliğini kalıcı biçimde azaltabilmesi, yalnızca sosyal politika araçlarıyla değil, aynı zamanda kapsayıcı ve üretken bir büyüme modeliyle mümkündür.

KAYNAKÇA

Atkinson, A. B. (1970). On the Measurement of Inequality. Journal of Economic Theory, 2(3), 244–263.
Boratav, K. (2018). Türkiye İktisat Tarihi: 1908–2015. Ankara: İmge Kitabevi.
Cobham, A., & Sumner, A. (2013). Is It All About the Tails? The Palma Measure of Income Inequality. CGD Working Paper.
Conceição, P., & Ferreira, P. (2000). The Young Person’s Guide to the Theil Index. UTIP Working Paper.
Eğilmez, M. (2014). Ekonomi Politikası: Teori ve Türkiye Uygulaması. Remzi Kitabevi.
Eurostat (2023). Income Distribution Statistics. European Commission.
Gini, C. (1912). Variabilità e Mutabilità. Bologna: Cuppini.
Milanovic, B. (2016). Global Inequality: A New Approach for the Age of Globalization. Harvard University Press.
OECD (2022). Income Inequality Update. OECD Publishing.
Stiglitz, J. E. (2012). The Price of Inequality. W.W. Norton & Company.
TÜİK (2023). Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması 2023. Türkiye İstatistik Kurumu.
Yeldan, A. E. (2005). Türkiye Ekonomisi’nde Dış Açık Sorunu ve Yapısal Nedenleri. Çalışma ve Toplum, 4(7), 47–60.

YORUMLAR

s

En az 10 karakter gerekli

Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.

Sıradaki haber:

EROİNCİNİN AKP’Lİ BABASI ” BEN REİSİN ADAMIYIM!”

HIZLI YORUM YAP