DOLAR

42,7031$% 0.23

EURO

50,1678% 0.06

STERLİN

57,0934£% -0.02

GRAM ALTIN

5.901,44%0,77

ÇEYREK ALTIN

9.625,00%0,90

Malatya KAPALI
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a
TURAN GÜZEL

TURAN GÜZEL

11 Aralık 2025 Perşembe

SUÇUN EN AZ’I AKP’NİN

SUÇUN EN AZ’I AKP’NİN
5

BEĞENDİM

ABONE OL

Bilenler bilir, adeta can düşmanımdır AKP benim!

Hemen hemen hepimiz hemfikiriz AKP ile muhafazakâr kesimin pislikten pisliğe ve üstelik gırtlaklarına bile fersah fersah takla attırışla gardaş oldukları hususuna dair…

Dedim ya, AKP ile kan davalıyım diye!

Uzak olsam da Türkiye’den ve kendi sorunlarımla bin bir türlü ve canhıraş bir mücadele veriyor olsam da içkileştirdiğim İslam ve ülke sevdam, kalemimin kan damlamasına, kan davası gütmesine engel olamadığım gibi böyle bir niyetimin olmadığını da, muhatapları da içkinleştirsinler istiyorum.

Görülecek daha çok hesabımız var…!

Turgut Özal ile başlayan seksenlerin başında ki özgür alan, ifade ve İslamcılık boy vermeye başladı doksanların başı ve ortalarında.

Pıtırak gibi doğan ve çoğalan cemaatler, tarikatlar, İslam’i vakıf, dernek ve yapılanmalar boylarından, çaplarından ve dahası niyet ve amaçlarından hem fersah fersah büyük ve hem de sapkın iddia ve açıklamalar yapıyorlardı, gelecek milenyum için…

Küfür, kafir ve zındık! TC Cumhuriyeti, Laik ve Kemalist sistemle görecekleri bir davaları, kan davaları vardı zira mevcut sistem ‘’ Darul Harp ‘’ idi ve hesap, alabildiğine büyük ve derin idi…

Doksanları ortaları ve ben bir şekilde yolları ‘’ İslam’i dayanışma vakfı ‘’ adı altında teşekkül etmiş ve ‘’HINCAK VE TAŞNAK ‘’ gibi hareket eden, TC ile görülecek kan davamız var, bu ülke ve bu yönetim şekli küfür ve savunanların da alayı kafirdir; bu devlete polis ve asker olmak şöyle dursun vergi vermek bile caiz değildir; elektrik ve su parası bile ödemek zinhar kerihtir deyip elektrik nasıl çalınır ve su vanaları nasıl sıfırlanır diye özel eğitimler veren salyasümük şarlatan Ramo, kasıp kavuruyordu Malatya’yı…

Sadece bu salya sümük ve ‘’ İslam’i dayanışma vakfı ‘’ adı altında teşekkül etmiş olan köksüz ve ya kökü dışarda ki şer şebekesi miydi bu ülkenin ve devletin aleyhine çalışan?!

Ne mümkün efendim ne mümkün…

Büyük resme, geldiğimiz vahim sürecin sonunda bakıp her birinin İslam ve Müslümanlar için birer baş belası olan Erbakan, Fetullah Gülen, Menzil, Müslüm Gündüz, Ali Kalkancı, Mahmut efendi ve Cüppeli adıyla arzı endam edecek bir sürü amorf çıkıntı, meydanların boş olması hasebiyle nasıl gaz veriyorlardı millete…

Öyle ya!

İstiklal Mahkemeleri İslam ve Müslümanlar! İle büyük mücadele vermiş, dilimizi elimizden almış, Cuma’mızı Pazar ve Fes’imizi Şapkaya çevirmiş, bir şapka uğruna binlerce! Âlim, Hoca, Molla asmış! Ve Camilerimizi ahıra çevirmemiş miydi..!!?

Bir günde cahil kalmıştık kutsal’ dilimiz elimizden alınarak!

Osmanlı’nın, dört bir tarafında! Matbaaların varlığı dolayısıyla toplam nüfusun %%3 ila %7’si okur yazar olan bir millet, fasikül fasikül! Basılan kitapları okumak! İçin sıraya girmiş, ülkenin dört bir tarafı münevver kaynar iken dil devrimi ile bir gecede bu devasa membaın dili ve ayakları kesilmişti!

Salya sümük Ramo, biz Malatyalılara, diğer salya sümük Fetö İzmir’de, ötekileri İstanbul’da ve Ankara’da Erbakan’ın adeta militan gibi sağa ve sola gönderdiği Hasan Mezarcı, Şevki Yılmaz, Şükrü Karatepe, Fetullah Erbaş… Hocaları olan Erbakan’dan aldıkları terbiye! Ve eğitim sonrası ülkede alan üstüne alan ve mevzi üzerine mevzi kazanıyorlardı!

Halk, galeyana getirilmiş ve cahillikleri dibine kadar istismar edilerek yalan, yanlış, iftira, haksızlık ve namussuzluk adına ne varsa hepsi İslam, Sünnet, Ehli sünnet, Ümmet, Ensar sosuna batırılmış, her gün soluksuz ve mebzul miktar, zihinlere, aralıksız enjekte ediliyordu.

Anlatılan din ve tarih ile realite arasında zerre kadar bile sahicilik ve samimiyet bağı bulunmayan genişçe bir kitle, proje olan AKP’nin servet, şehvet, şöhret gibi baş döndüren tuzak kollarına teslim edileceklerdi…

AKP için mebzul miktar malzeme Erbakan’ın ‘’ Anadolu Aslanları – Akıncılar-  MTTB – Milli Görüş ‘’  gibi azılı dişliler arasında öğütülüyor, işleniyor ve AKP’nin tepe tepe kullanacağı bir kıvam ve yumuşaklığa döndürülüyorlardı!

Zaten Kurgu da böyle değil miydi?

Erbakan ve Refah partisi, Erdoğan ve AKP ve ikisi arasında tam orta yere entegre edilen Fetullah Gülen ‘’ DÜŞMAN AMA KARDEŞ ‘’ olduklarını müthiş bir ustalıkla! Cahil kitleden saklamayı başarmışlardı!

İlmek ilmek işleniyordu, saf Anadolu insanı, TC’ye karşı!

Moda olmuştu Darul Harp ve elektrik hırsızlığı, su hırsızlığı, vergi hırsızlığı bir ‘’ İBADET ‘’ bilinciyle yapılıyordu! Hırsızlığın, ibadet şuuruyla devreye sokulması için müthiş bir hatip, müthiş bir kaporta sahibi kişi, cezbediyordu tüm Malatya’yı ve ülkeyi!

Hoca’m diyerek tapınan ve sterilize bir saygı, sevgi ve hürmet ile KÜLT haline getirilmiş olan Ramo, hızını alamayıp milletin zekatını, fitresi ve kurbanlıklarına kadar göz dikmiş ve biz gençleri mahalle mahalle sevk ederek ‘’ İslam’i camia ve cemaat ‘’ adı altında parsayı kökünden götürüyordu.

Milletin dini duygularını istismar etmek için TC tabirinin yanına Diyanet ve THY’yi de alarak bu ‘’ Kafir ve küfür kurumlarına kurban vermek haramdır! İddiasını bir motto ve metafor gibi kullanan Ramo, son derece başarılı bir alan, kitle ve rakam elde etmişti…,

Profesör, Alim, Hoca efendi gibi tabirler ve taltifler ile tahkim edilen bu tipler Şevki Yılmaz’ın vaazlarıyla, Hasan Mezarcı’nın kavgamın perde arkası, Mehmet Doğan’ın Batılılaşma ihaneti, Hasan Hüseyin Ceylan’ın Büyük Oyun adlı kitaplarıyla tamamen kıvama getiriliyorlardı.

PROJE SON DERECE BÜYÜKTÜ! TC KAFİRDİ VE ORTADAN KALDIRILMASI GEREKİYORDU!

En küçük bir yol kazasına bile tahammül edemiyordu egemen güçler ve dolayısıyla projeye, ülkenin bütün katmanları dahil edilmeliydi!

Öyle ya, 1974 Kıbrıs çıkarmasında kahraman! Erbakan’ın partneri Ecevit’i ve dolayısıyla Atatürkçü! Laik, CHP’li ve Sekülerist zümreyi de olayın tam karşısına ve elbette DÜŞMAN VE KARDEŞ formatıyla yerleştirdiniz mi, tadından yenilmez hale geliyordu ve oltaya takılmayacak kişi, gurup, mezhep ve etnisite kalmamıştı!

Son halka, ülkücüler de ‘’ Erkek ve Ürkek ‘’ mottosuyla katılmış ve monte edilmişlerdi trenin vagonuna!

Derken müthiş bir oyun sergilendi 28 Şubat ismiyle!

Boncuk boncuk terleyen ve terletilen güzelim! Erbakan, salya sümük ağlatılan, mağdur edilen ramo, kapatılan imam hatipler dolayısıyla isyan sesi yükseltilen muhafazakâr kesim ve elbette üniversite kapılarında kan ağlatılan tesettürlü kızlar ve gençler ile olay, tam kıvamına getirilmişti!

Dedik ya en küçük bir aksamaya mahal vermemek gerekiyordu ve dolayısıyla olaya biraz kan, biraz barbarlık ve elbette vahşet gerekiyordu!

‘’ Şeytani Ayetler ‘’ ne kadar dolu ve elverişli bir malzemeydi değil mi?!

Perdenin sahneleneceği yer olarak Alevilerin, Sünnilerin ve elbette Ülkücülerin harman olduğu Sivas seçilmişti ve o dönem Sivas belediyesi ise BİNGO! Erbakan ve daha doğru ifadesiyle ‘’ Mücahit Erbakan’ın Refah partisindeydi!

Her şey en ince ayrıntısına varıncaya kadar hesap edilmişti!

TC kâfirdi ve ortadan kaldırılmalıydı!

Bir kez daha söylüyorum proje, bahsini yaptığım tiplerin üretip sahneleyeceği türden basit değildi ve ülkenin bütün katmanları bile isteye ve seve seve kurgunun, senaryo ve sahnenin figüranları ve dekorun gönüllü neferleriydiler…

İstanbul belediye başkanı olan Erdoğan ise ihaleye fesat, zimmete para geçirme, yolsuzluk gibi bir sürü suç iddiasıyla dosya üstüne dosya ve dava üstüne dava açıldığı bir esnada hooooppppp! Şiir okudun ve Anayasal düzene başkaldırdın! İddiasıyla biran da kahramana dönüştürülmez mi?!

Öyle ya, hazır kıvama getirilmiş millete,

 ‘’kabul edilmiş dua ve kabul edilmiş muhterem, Müslüman ve yürekli bir lider gerekmiyor muydu!

Bulmuş ve anında kurguya entegre etmişti büyük oyunun senaristleri ve zaten diğerinin de başı yargı ile belada olduğundan, pazarlık hakkı ne mümkün!

Aç, açık, görgüsüz, cahil, itilmiş ve kakılmış bir zümreye ‘’ Kurtuluşun yolu görünmüştü ‘’ AK PARTİ KURULMUŞ VE O ÇEHRENİN YÜZ AKI OLACAK; ALINMIŞ, ÇALINMIŞ VE YOK SAYILMIŞ BİR ÇEVRE VE KİTLENİN ‘’ MÜSLÜMANLARIN ‘’ HAKLARI İADE EDİLECEKTİ, İADEİ İTİBAR!

Hem öyle demiyor muydu Atatürkçü, Laik, Sekülerist ve aydın Türkan Saylan ‘’ Ülkenin sahibi bizleriz ve bizler sizlere ne kadarını münasip görmüşsek, size ancak o kadarı var ‘’ demiş ve bu asist, özel yetiştirilmiş kesim için biçilmiş kaftandı.

Elbette Çevir Bir! İsme bakar mısınız? Hem Çevik hem de Bir!

Sadece o mu!? Hem Özden ve hem Örnek! Hem Vur-al hem Savaş! Hem Nuh, hem Mete ve hem de Yüksel! İnci taneleri, taaaa o zamanlarda dizilmişti..!

28 Şubat bin yıl sürecek; elbette Yargıtay, Sayıştay, Danıştay, Anayasa Mahkemesi, HSYK… Aydın Alevilerle doldurulacaktı ve karanlık, yobaz, barbar, vahşi, kara çarşaflı kara Fatmalara teslim edilmeyecek türü açıklamalar yapılarak sol kesim karpuz gibi ayrıştırılmış ve son derece keskinleştirilmişti.

Bir kitaba dönüştürme çalışmalarıma konu olan bir sürü başka sansasyonel olaylar ve kişilerle olay her geçen gün daha bir köpürtülüyor ve daha bir kaynatılıyordu. Isı, tahammül edilenin üzerine çıkmıştı!

Tam bu esnada Anadolu’nun bağrından çıkmış cevval, sözünü esirgemeyen, Müslüman ve cüretkâr bir babayiğit çıkmış, AK PARTİYİ kurmuş ve büyük büyük vaatlerde bulunuyordu!

İroni yapıyorum ya hu, adamın ne böyle bir karakteri ne böyle meziyetleri yoktu elbette!

Geçen on sene içerisinde kendisinin babası olan Erbakan’ın başını çektiği siyasi odak ve yine köksüzlerin oluşturduğu ve modern Lawrencelerin de başlarına geçirtildiği tarikatlar, cemaatler, vakıf ve dernekler eliyle kıvama getirilmiş hazır bir kitle zaten vardı ve piyasaya lider diye odun konulsa, peşine takılmaya hazırdılar.

İktidarda kaldıkları süre boyunca Batı, her türlü imkân ve olanakları sonuna kadar kullanımına soktukları bu kesim, medyayı da teslim alarak bütün kitleleri illüzyona tabi tutmaktaydılar.

Hem babası Erbakan dememiş miydi 28 Şubat bir medya darbesidir diye!

Profesyonel proje ve senaryo, kusursuz devam ediyordu.

Makamlar, mevkiler ve koltuklar varoşların itilmiş, kakılmış, horlanmış ve bir bisikleti bile olmamış varoş çocuklarına teslim ediliyorlardı.

Kadın sesi haramdır! Kadın ile tokalaşmak haramdır diyen kitle, modern ve mini etekli sekreterler ile çalışırken ‘’ bütün yelkenler fora ve mal bulmuş mağribi ‘’ kabilinden her şeylerini sere serpe koyuverdi ortaya, zavallı kitle!

Servet, şehvet ve şöhret çukuru uyuşturucu ile birleşince yaşanmamış hiçbir şey kalmamıştı!

Öyle ki il başkanlıklarında muhafazakâr kardeşlerim gurup seks yapıyor ‘’ kocanı cezaevinden çıkaracağız, babana iş vereceğiz, abine terfi ve tayin kapısını açacağız ‘’ diyerek tesettürlü bacılarına olmadık muameleleri reva görüyorlardı…

Kıbrıs, Ukrayna, Kırım ve Batum gezileri de sadece duygusal olup saf ve temiz ticari girişimleriydi varoşların muhafazakâr kesiminin…

Su’dan çıkmış balık gibiydi sonradan görme, görgüsüz kitle ve haliyle her şeyin üzerine sazan kesildi ahmaklar…

Her boku sınırsız, sorumsuz, duyarsız ve bilinçsiz şekilde kullanır, çalar, stoklar ve yaşarlarken kayda alındıkları, düşünemeyecekleri derece de eğitim, birikim, tecrübe ama özellikle de iman ve samimiyet gerektiren konular arasındaydılar.

Şimdi ise isimleri Rumeysa olan, Mehmet Akif olan ve muhafazakâr kesim ve ailelerin çocukları, tanrılara kurban veriliyordu!

Anlaşıldı, kavga büyük ve senaryoda ciddi değişimler yaşanacak!

Bakalım salya sümük Ramo ve tayfasına, AKP il ve ilçe başkanlıklarına ne zaman el atılacak ve kimler it ve çakalların önlerine atılacak ibret, mutluluk ve şaşkınlık arasında izleyeceğiz…

bir sürü çağdaş Lawrence, bir sürü şaklabanın hoca, alim ve profesör ve elbette ciddiyetsiz, samimiyetsiz, cibilliyetsiz, imansız ve kitapsız kitleyi hesaba katarsak,

İnanın bana suçun en azı AKP’nin…!

Devamını Oku

İLETİŞİM PSİKOLOJİSİ

İLETİŞİM PSİKOLOJİSİ
5

BEĞENDİM

ABONE OL

İletişim psikolojisi ve psikoloji de iletişimin anlam ve rolü, insanların birbirleriyle kurdukları iletişimin zihinsel, duygusal ve davranışsal boyutlarını ele alması dolayısıyla hayatiyet içermektedir.

Konuyu, anlam ve önemini daha bir öne çıkaracak şekilde izah edecek olursak “Ne söylediğimiz” kadar “nasıl söylediğimizi” bilmek, tartmak, getiri ve götürü muhasebesine özel bir anlam yüklemek zorundayız.

Böyle bir kritik “neden böyle tepki aldığımızı ve aldığımız tepkilere verdiğimiz cevaplar ve yaklaşımları ve “karşı tarafın sözleri bizde hangi psikolojik mekanizmaları tetiklediğini” anlamamızı sağlar. Güncel yaşamın ve hızlı döngü yoğunluğu içinde sağlıklı ilişkiler kurmak, anlaşmazlıkları çözmek ve kendimizi doğru ifade etmek için iletişim psikolojisi bir lüks değil, bir zarurete dönüşmüştür.

.

İletişim Psikolojisinin Önemi

Evvela insana, kendisini doğru ifade etmeyi öğretir!

Şayet insan kendisini, duygu ve dürtü olarak histerik çıkışlara sebebiyet veren taraflarını keşfedip kontrol altına alamadığı zaman, sakat ve sancılı bir iletişim doğacağı sürpriz değildir. Hemen bütün sakat çıktıların menbaı da işte burasıdır.

İşte bu sebepledir ki iletişim psikolojisi, bireyin duygusal farkındalığını artırarak ne hissettiğini tanımlamasını sağlar. Bu da, daha net ve sağlıklı bir iletişimin kurmanın önemini belirleyip kapısını açar.

Ve yine iletişim psikolojisi, karşıdakini anlama becerisini, yaklaşım sabrını ve ön yargılardan arınmayı geliştirir.

Empati, sadece “kendimizi başkası yerine koymak” değildir; karşıdakinin duygusal durumunu anlamak ve bunu iletişimde hesaba katmak demektir. Yani daha detaylı, daha merhamet odaklı olup çatışmaları azaltır ve ilişkileri güçlendirir.

Çatışma yönetimini kolaylaştırır!

İletişim psikolojisini bilen birey, tartışmanın en koyu ve en şiddetli zamanlarında bile duyguların nasıl yükseldiğini, ajitatif eylem ve söylemlerin neler olduğunu ve bunların sonucunda hangi semptomların devreye girerek içinden çıkılmaz bir durumun meydana geleceğini bilen kişidir.

İşte bu bilgi daha sonra ‘’ konu, tartışma ve gerilime hangi zaman, boyut ve tonda ara verilmesi, soğutulup uzaklaşmasınıda en iyi bilen kişiyi yaratır.

İkili ve toplumsal ilişkilerde güven tesis eder.

Sağlıklı iletişim en çokta güven veren ortamlarda zuhur eder. Açık, samimi ve tutarlı bir iletişim tarzı, hem romantik hem sosyal ilişkilerde derin bağların oluşmasına, paylaşım ve bölüşümlerin büyüklüğüne kaynaklık etmekle birlikte uzun soluklu dostluklar ve ilişkilere zemin hazırlar.

En önemlilerinden birisi, kişisel gelişimi destekler.

Kişi, düzenli olarak iletişim davranışını ve psikolojisini denetleyip gözlemlemeyi öğrendikçe öz eleştiri becerisi artar. Gerek kendi iç dünyasında ve gerekse karşı dünyadan söz, fiil ve duygusal bağlamda gönderilen olumluluklar, stres yönetimini geliştirir ve olgunlaşma süreci hızlanır.

Bu anlamda hayati uyarılar!

Pratik hayatın mutlaka gereksinim duyduğu temel prensipler vardır. Bunlar, günlük hayatımızda uygulayabileceğimiz somut davranışlara dönüştürmeye yardımcı olacak önemli ikazlardır:

Kin, öfke ve şiddet!

İnsan, yukarıda bahsini yaptığım tetikleyici unsurlar dolayısıyla duyguları kabaran bir varlıktır. Bu durum beynin, rasyonel düşünmesini ve aynı ölçekte komutlar vermesini zorlaştırmaktadır.

Öyle ki: Sinirliyken gönderdiğiniz bir mesaj, söylediğiniz basit gibi görünen tek bir cümle, yıllarca kapanmayan travmatik sorunlar yaratabilir.

Duyu ile anlam karmaşası.

İşte bu sebepledir ki insan duyduğunu değil, “anladığını” cevaplamalıdır.

Karşı tarafı dinlerken kılıçlarını, silahlarını ve kalkanlarını kuşanmış bir kişinin karşı tarafı dinlemesi ama özellikle de ifade edilmek istenilen gerçek meramın içeriğine nüfuz edebilmesi zaten olanaksızıdır.

Bu sebeple asıl ve asal olan, karşı tarafın söylediğini hemen yorumlamak yerine önce, gerçekten ne demek istediğini kavramaya çalışmak olmalıdır.
Ve yine bu anlamda ana kural: “Şu an seni doğru mu anladım?” sağlıklı bir iletişim psikolojisinin başlama tümcesidir.

Sabır, sükûnet ve susmanın gücünü küçümsememe ve keşfetme.

İnsan her zaman konuşmak zorunda değildir. Her şeye cevap vermek gibi bir zorunluluk ve yükümlülüğümüzün olmadığını da bilmek ve birkaç saniyelik duraklama bile iletişimdeki gerginliği düşürür.


Bu anlamda altın anahtar: Cevap vermeden önce 3 saniye beklemek, iç muhasebe ve bilinçli bir kontrolü devreye sokacaktır ki, bu bekleyiş büyük kırılma, yarılma ve kavgaların önünü almaktadır.

Yargılamak yerine anlama, anlamlandırma ve betimleme.

“Sen böylesin, hep böyle yapıyorsun, değişmiyorsun” gibi yargılayıcı ve kategorize eden ifadeler, karşı tarafta gerginlik meydana getirip onu savunmaya iter.
Bunun yerine: “Bu davranış bende şöyle bir his oluşturdu” demek hem yumuşak bir geçişi sağlar ve hem de iletişimi anlamlı bir düzey ve düzleme taşır.

Gizli öfke taşımak.

Herhangi bir olaydan kaynaklı muhataba karşın sessiz kalıp içten içe kin, öfke ve hırs biriktirmek, iletişimi zehirler. İşte bu sebepledir ki buranın da kilometre taşı, sorunun büyümeden konuşulmasıdır.
Unutmayalım ki zihin okunmaz; söylemediğiniz şey duyulmaz ve anlaşılmaz. Kendinizi sakin, yalın ve histerik dürtülerden arındırarak ifade etmeniz hayati değer taşımaktadır.

Dijital iletişim ve yazı ton eksikliğidir.

Mesajlar yoluyla kurulan iletişim yağsız, tatsız ve lezzetsizdir. İçerisinde duyguyu tam taşımaz; yanlış anlaşılmaya çok açıktır. Bu sebeple anlamlı, önemli ve ivedi tüm konuları yüz yüze veya sesli konuşmaya özen gösterilmelidir.

Karşı tarafı ve duygularını küçümsemek.

İletişim kurduğumuz kişinin bizi anlama formatına ve bu iletişimi kurduğumuz zaman ki psikolojik eğilimine ayrıca dikkat etmek gerekir. “Abartıyorsun”, “çok hassassın” gibi cümleler iletişimi koparır. İletişim ve yaklaşım “Bunu böyle hissettiğini duyduğuma üzüldüm, cümlesiyle devam ederse, bağ ve derinlik hiç kaybolmayacaktır.

Kendini ve sınırlarını net şekilde ortaya koy.

Sınır koymayan kişi bir süre sonra kırılır ve patlar. Her şeye müsait olmadığınızı ve dolayısıyla gerektiğinde  “Hayır” demenin kişisel saldırı değil, öz saygının ifadesi olduğunu kendiniz ve karşı tarafa hissettirmeniz de önemli aktörler arasındadır.

Niyet ile etki farkını fark et.

Sen, iyi niyetle bir cümle kurmuş olabilirsin ama etkisi karşı tarafta farklı olabilir. Bundan sebep doğacak etkiyi de hesaba katmak iletişim ve kişisel olgunluğun göstergesidir.

Cevap hazırlamak için dinlemenin bir hastalık olduğunu kavramak.

Çoğu kişi karşıdakini dinlerken aslında nasıl cevap vereceğini düşünür. Anlamak hesap içerisinde bile değildir. Bu durum sağlıklı ve çözüm odaklı bir iletişimi sabote eder. Önce anlamaya çalış, sonra yanıt ver.

Hülasa!

İletişim psikolojisi, insan ilişkilerinin temel yapı taşlarından biridir. Hem kendimizi tanımamızı hem de karşımızdaki insanın davranışlarının arka planını anlayabilmemizi sağlar. İyi bir iletişim becerisi doğuştan gelmez; öğrenilir, uygulanır ve zamanla gelişir. Hayatının her alanında — işte, ailede, arkadaş çevrende, ilişkinle — daha sağlıklı bağlar kurmak istiyorsak bu alanın ilkelerini günlük hayatına bilinçli şekilde entegre etmeliyiz.

İletişim güçlendiğinde sadece ilişkiler değil, hayat kalitemizi de yükselir.

İletişim Psikolojisi Açısından Önemli Kur’an Ayetleri

1. Sözün en güzeliyle konuşmak

“Kullarıma söyle: En güzel sözü söylesinler.” Ya da sözü en güzel formda söylesinler
İsrâ Suresi 53

Zandan kaçınmak, peşin hüküm vermemek

“Ey iman edenler! Zannın çoğundan sakının.” Bilgi ve belge odaklı konuşun.

Hucurât Suresi 12

Psikolojik olarak karşılığı: İletişimde “varsayım, kuruntu, niyet okuma” çatışmaların baş sebebidir.

Araştırmadan hüküm vermemek

Hucurât Suresi 6  “Bir fasık size haber getirirse doğruluğunu araştırın.” Yani Duyduğuna değil, doğrulanabilir olana göre hareket et.

Konuşurken adaleti korumak

“Konuştuğunuz zaman adil olun.”
En’âm Suresi 152

Öyle ki kızgınken bile hakkı ve hakka uygun konuşmak.

Alay, küçümseme ve lakap takmaktan uzak durmak.

“Birbirinizi alaya almayın… Birbirinizi kötü lakaplarla çağırmayın.”
Hucurât Suresi 11

Ayet, İletişimi zehirleyen davranışları kesin biçimde yasaklanıyor.

Gıybet ve dedikoduya karşı sert uyarı!

“Birbirinizin gıybetini yapmayın. Bu, ölü kardeşinizin etini yemek gibidir.”
Hucurât Suresi 12

Psikolojik arka planı: Dedikodu, fitne toplumsal bağları yok eder; güvensizlik yaratır.

Sözünde durmak, güvenilir olmak

“Sözleşmeye sadık kalın.”
İsrâ Suresi 34

Güvenli iletişim, tutarlılıkla başlar.

Boş sözden uzak durmak

“Onlar boş ve faydasız sözlerden yüz çevirirler.”
Müminûn Suresi 3

Gereksiz tartışmalar yaratma ve büyütme; insan kalbini yoran tartışma iletişimlerden uzak dur.

Hal, tavır ve Ses tonunu kontrol etmek

“Yürüyüşünde mütevazı ol; sesini alçalt. Çünkü seslerin en çirkini eşeklerin sesidir.”
Lokman Suresi 19

🔹 Psikolojik arka plan: Agresif ton = agresif duygu aktarımı ve yanlış anlama, anlaşılma, gerilim, kavga, kırılma..

Öfkeyi kontrol etmek

“Onlar öfkelerini kontrol eder ve insanları affederler.”
Âl-i İmrân Suresi 134

Adaletli ve dengeli konuşma

“Sözünüzde doğru olun.”
Ahzab Suresi 70

Yanlı, abartılı veya manipülatif iletişim kurmak yasak demektir!


Kısacası Kur’an’ın iletişim psikolojisine yaklaşımı:

  • Yumuşak iletişim
  • Öfke kontrolü
  • Empati
  • Adalet ve doğruluk
  • Dedikodudan kaçınma
  • Yargılayıcı olmayan dil
  • Ses tonunun kontrolü
  • Sözün sorumluluğu

Bu prensipler, modern psikolojiden binlerce yıl ortaya konmuş şaşmaz doğrular ve şaşmaz öğretilerdir!

Devamını Oku

BABA ERBAKAN’DAN JUNİOR ERDOĞAN’A, SAADET PARTİSİNDEN AKP’YE SİRAYET EDEN ŞİRK SARMALI

BABA ERBAKAN’DAN JUNİOR ERDOĞAN’A, SAADET PARTİSİNDEN AKP’YE SİRAYET EDEN ŞİRK SARMALI
5

BEĞENDİM

ABONE OL

Hakikaten kimsenin putuna dokunamıyorsunuz, basıyor anında yaygarayı. Herkes başkasının, karşı mahallenin putuna İbrahim olmakla kalmamış kendi dogmasını / partisini mutlak doğru ve yani din edinmiş ve liderini dokunulmaz, dil uzatılmaz ve uzatılamaz ve yani Tanrı edinmiş durumda.

Sizin; kaç partiyi, kaç lideri, kaç STK, kuruluş ve başkanı karşınıza aldığınızın ve onlarla nasıl büyük savaşlar verdiğiniz hiç umurunda bile olmadığı tipler vardır. Sizin verdiğiniz bu ilke, ahlak ve dolayısıyla Tevhidi mücadelenizde sırtınızı sıvazlayan, gaz veren ve kendi aciz egosunu sizin üzerinizde tatmin eden bu zavallı güruh, kendisinin partisini, dinini ve lider diyerek putlaştırdığı kişiyi iki cümle konu edindiğiniz an ortaya çıkarıveriyor gerçek kimliğini.

Vuruyor size belden aşağı bu birkaç yüzlü kişiler. Sana şunu şunu, şunları ve bunları verdik ve yaptık diyerek diş gösterip sakladıkları gerçek kimliklerini, niyet ve karakterlerini ortaya seriveriyorlar bir anda.

Üç kuruş üzerinden sizi teslim aldığını ve kendilerine köle yaptığını zanneden bu güruh; verdiklerinin kat be katını aldıklarını göremeyecek kadar şuursuz, vicdansız, hukuk ve ahlaktan yoksun olmaları dolayısıyla bel altından vurmaya devam ediyorlar.

Dedim ya bunların din edindikleri partileri ve İlah edindikleri liderlerine dokundukları an açık ediyorlar İslam’i mi yoksa çıkar şebekesi olduklarını…

Sosyal medya hesaplarımız üzerinden Junior Erbakan’ın bir il gezisi sırasında tam bir Tanrı gibi karşılanıp kutsandığı videoyu ‘’ BABA ERBAKAN’DAN JUNİOR ERDOĞAN’A, SAADET PARTİSİNDEN AKP’YE SİRAYET EDEN ŞİRK SARMALI ‘’ başlığı ile paylaştım.

Vay anam vay!

Bunu paylaşan sen misin?!

Düne kadar açtığım her cephe ve verdiğim en sert mücadeleme alkış tutanlar, cevval bir düşman kesiliverdiler bir anda!

Telefon açıp ‘’ Bu nasıl bir paylaşım ‘’ diyecek kadar gözleri kör, vicdan ve akıl tutulmasından habersiz, sanki mal ve köleleri ile muhatap oluyorlarmış gibi pervasızlık, gırla gitmeye başladı.

Oysa haberin, video ve içeriğin doğru olup olmadığı, Kuran ile çelişip savaştığı hiç birisinin umurunda bile değildi. Sadece Dinleri ve Tanrılarına dil uzatmış bir küstah muamelesine tabi tutulmuştum…

Erbakan’a zinhar dil uzatılamazmış zira böyle bir şeye tevessül sayısız şeye savaş ilan etme anlamını ihtiva ediyor olması dolayısıyla koca bir ihanet anlamına geliyormuş! Dedik ya parti din ve Erbakan Tanrı ilan edilmişti diye…

Oysa Türkiye’nin bugün ki felaketinin kuluçka merkezi dönemin Refah partisi ( Şimdi ki Saadet ) ve yine Erbakan’ın dizi dibi ve eteğinde büyüyen kişiler eliyle yaşandığı, yaşatıldığı umurlarında olmadığı gibi görmeleri mümkün olmayan bir beyin yıkanmışlığı, uyuşturulmuşluk halinin bir tezahürü olduğunu kime ne kadar anlatabilirim ki?!

Onlara göre büyük, kebair, ekber bir günah işlemiş, zinhar söz söylenmesi, en küçük bir saygısızlığın bile yapılması mümkün olmayan Saadet partisi dini ve onun Tanrısı Erbakan’a dil uzatmış olmanın vebalini hatırlatıp durmakla birlikte aba altından sopa gösterileri ile geçirdim geceyi.

Dahası, bu küçük Tanrı parçacığı Junior Erbakan ve partisi ile kendilerinin nikahsız bir ilişkiyi gizli gizli götürdükleri, zina kabilinden halktan gizleyerek yaptıkları haram birliktelik içerisinde olduklarını biliyor olmamı ve yetmez kendilerinin de biliyor ama buna rağmen içlerine sindiriyor olmanın verdiği rezilliği de, bir parti rozeti gibi göğüslerinde taşıyor olmaları bile bir gurur vesilesidir kendileri için. İşte böyle bir rezillik böyle bir utanmazlık…

Din, Allah, Sancak, Minare, Haram, Melun diye diye milleti aldatan Şevki Yılmaz, Hasan Mezarcı, Hasan Hüseyin Ceylan, Şükrü Karatepe gibi tipleri ortaya salıp milleti aldatıp kandıran parti ve onun lideri, ülkeyi getirdikleri bu felaket ortamından bizler sorumlu değiliz diyerek elleri ve ağızlarını temizleyecekler öyle mi?

Hele hele de Kombassan, Yimpaş, Anadolu aslanları adı altında koca Avrupa’da bulunan Müslüman Türklerin felaketi olmuş kişiler temize çıktılar öyle mi?

Dahası SUMUD adı altında yine milletten toplanan yüz milyonlarca Euro, Frank, Dolar’ı götürüp elleriyle teslim edip dolaylı finans trasferi yapanlar İslam ve Müslüman pozuna yatacak ve o kuytu yerden bana ateş edecekler öyle mi?

Ya hu ben sizin cemaziyelevvelinizi bilirim!

Hele bekleyin, yakında toparladığım belgeleri uzun ve detaylı bir yazı dizisine çevirdiğim ‘’ AVRUPA SAADET’TE NELER OLUYOR NELER YAPIYOR ‘’ başlıklı yazılarım ile neler yazacak ve HANGİ BELGELERİ yayınlayacağım hep birlikte göreceğiz.

Şimdilik yazıma Allah’ın bir ayeti Celilesi ile son veriyorum!

(Hicr 15/94)

فَاصْدَعْ بِمَا تُؤْمَرُ وَأَعْرِضْ عَنِ الْمُشْرِكِينَ

“SANA NE EMREDİLDİYSE BAŞLARINI ÇATLATIRCASINA ONLARA BİLDİR. MÜŞRİKLERE DE ALDIRMA.

Bu ayet ve emri gereği yapılması ve yazılması gerekenleri yapmaya ve yazmaya iman, inanç ve inatla devam edeceğim….

Devamını Oku

İNSAN KENDİSİNİ VURAMAZ MI ?

İNSAN KENDİSİNİ VURAMAZ MI ?
7

BEĞENDİM

ABONE OL

Vurur, hem öyle bir vurur ki, vurmaya en çok da kendisinin hakkı olduğunu bildiği an, tam on ikiden vurur gülüm.

Değil mi ki Aşk, insanın, kendi kalbinde kaybolma biçimidir. Bak, vurulacağım yeri, vuracağım yeri nasıl da hakkıyla tespit etmişim, değil mi özüm?

O HALDE KENDİMİ VURMAK EN ÇOK BENİM HAKKIM!

 Amma, adam gibi sevmek, Aşk’ı, aşkın ve içkin yaşamak için ve kaybetmek için kendimi, evvelinde kendimi bulmak, akıl, kalp ve yürek arasında sıkı ve kopmaz ilişkileri keşfetmiş olmak, zaman ve mekândan bağımsız baş döndüren bir kıyımı, göze almak olduğunu da bilirim gülüm.

Kıyarım, sana kıymamak için kendime. Bir hiç ve yokmuş gibi…

Bilirim, kendisini bile bulmamış, yaş almış ama olgunlaşamamış yığınlara aşk, sevgi, hasret ve özlem desem ne çare!? Kendisini bile bulmamış dedim ya! Nasıl kaybetsin ki!?


Birini seversin, onu yeşertir onu büyütür, onu saklar ve onu gözetirsin. Sahip olmak ile ürkütüp kaçırmamak arasında avuçlarında kırılmasın, incinmesin diye tutmak ile bırakmak arası yürek okşantısı bir sarmal, daha bir kırar belimi…

İşte o sıkmamak, ürkütmemek, daraltmamak adına verdiğin canhıraş özveri sonrası geçer zaman ve geçtikçe anlarsın ki, aşk dediğin şey birine sahip olmak değil, birine ait hissetmekmiş.


Sonra dersin ki ey sevgili, sen…
Bir bakışta başlayan, bir sessizlikte büyüyen, bir vedada ölümsüzleşensin.
Ne kadar zaman geçti bilmiyorum, ama hâlâ bazı cümlelerimi senin için koruyorum, kuruyorum, saklıyorum, sarılıp sahipleniyorum, seni özgür kılarken.
Bazı günler sıradan, bazı geceler sensiz, sessiz ve ölgün geçiyor,
ama içimde hep aynı şey yankılanıyor: “O Sensin”

Ve işte o aidiyet duygusu, senin adında kaldı.

Pahalı, çok pahalı, yakıp kavurucu şekilde öğreniyorsun özlem, sadece bir duygunun eksikliği değildir diye…
İnsanın, kendi bütünlüğünün yarısıdır aslında. Ve bazen ‘’yarısına neler vermem ki ‘’ deyip kaybın ne denli büyük olduğunu anlatmaya çalışırsın muhatabına da, ne çare…


Sen gidince anladım, ben gitmek zorunda kalınca anladım insan birini özlerken aslında kendi geçmişini özlüyormuş.
Seninle olan hâlimi, seninle gülen yanımı, seninle var olan beni…
Hepsi birer hatıra değil, birer eksiklik şimdi. Dedim ya, yarım kadar olmasına çok daha büyük şeyleri feda edeceğim bir eksiklik…

Ve sevgi…
Belki de en sessiz duygudur derler, yalan!

Çok sevdiğin kişiye, bazen en azını söylersin. Heba olup gitmesin diye gözün gibi gözünde saklayıp gözünden bile sakındığın mahrem sevgini ondan bile sakınır, gizler ve korursun. Ona karşı duyduğun sevgi olmasına rağmen, o senin sevgindi ve daha bir sahiplenirsin…


İşte bu sebeple sözlerimin yetersiz kaldığı yerde başlar gerçek sevgim.


Ve Sustum!

Aşk, özlem, hasret, sevgi…
Dört kelime, dört yara, dört nefes.
Hepsi sende başladı
ve belki de hiç bitmeyecek.

SEN, BENİM KENDİME YAPTIĞIM EN BÜYÜK İHANET!

SEN, BENİM KENDİME YAPTIĞIM EN BÜYÜK SAYGISIZLIĞIM VE SEN BENİM KENDİME YAPTIĞIM EN BÜYÜK VURGUN….

Devamını Oku

BARBAR AKBABA KLASİĞİ

BARBAR AKBABA KLASİĞİ
6

BEĞENDİM

ABONE OL

Tanıyan, takip eden ve okuyan dostlar bilirler ki AKP’yi her tanımladığımda ilkel, eğitimsiz, sonradan görme varoş çocuklarının partisidir derim.

Ömründe bisikleti bile olmamış bu varoş çocuklarının altına BMW verir, ilkokul öğretmeni olabilmeleri bile zinhar mümkün olmayacak tiplere daire başkanlıkları, genel müdürlükler verir; Kadın eli ve sesi haram diye kendisini aldatmış ve avutmuş cinsel açların yanına yöresine dekolte kızlardan sekreter verirseniz eğer, elbette evin yolunu şaşırır ve BMW ile zücaciye dükkanına girerler.

İşte, ülke tam da bu halde. İlkel ve barbarların, her bakımdan görgüsüz, aç ve zavallıların avuçları arasında ırzına geçilen bir ülke durumundayız. Hep söylerim alayını tanırım ve alayı beni tanır ve hepsinin nasıl sinek sıklet tipler ve karakterler olduklarını en iyi bilenlerin başında gelmekteyim.

AKP’ye dair çektiğim röntgen sonuçları bu verileri ortaya koyuyor olmasına ve bir de bütün bunların yanına hırsızlıkları, yolsuzlukları, ahlaksızlıkları, yağma ve talanları eklediğiniz anda bir soru, çok çarpıcı bir soru beliriveriyor.

A’dan Z’ye varıncaya kadar her şey ve herkesin tel tel döküldüğü, AKP denilince akla hep mide bulandıran, irrite ve utanç verici yüklü bir bagaj ortada iken hale lider parti konumunda oluşuna nasıl cevap vereceğiz? Sorusu tam burada anlamlı bir cevap bulmakta.

İLKEL VE BARBAR VELİ!

Bir tip düşünün bir tip; son derece ve öyle ki AKP’lilerden bile ilkel, AKP’li ilkellere rahmet okutacak kadar barbar, süzme, sonradan görme bir görgüsüz, AKP’lilerin zemzem ile yıkanmış derece de temize çıkaracak kadar şaibeli bir tip AKBABA veli!

Yıllardır söylemekten dilimde tüy bitti KRİPTO AKP’Lİ VELİ AKBABA diye. Düşünün, koca ülkeye adeta çökmüş bir AKP, sözde CHP’li, Atatürkçü, Alevi, Laik ve dolayısıyla AKP’ye muhalif olduğu iddia edilen bu AKBABA büyüdükçe büyüyor ve nice holdinglerin sahip olduğu güç ve sermayenin zirvesine çıkıyor ve çıkarılıyor!

Ve yine sözde Alevi, sözde CHP’li, sözde Atatürkçü, sözde Laik olan bu tipi tip, bırakın Malatya’yı tüm Doğu ve Güneydoğu bölgelerinin en büyük inşaat firması durumunda. ( DAHA EGE BÖLGESİ KONUSUNA GİRMEDİM BİLE ) Gelelim işin mide bulandırıcı tarafına.

Sözde muhalif, CHP’li Alevi ve Atatürkçü olduğu iddia edilen AKBABA, hiç istisnasız bütün AKP belediyelerinin bu AKBABA’nın şirketlerinden alışveriş yapıyor olmasının gerekçesini ‘’ Kripto AKP’li AKBABA ‘’ TANIM VE TESPİTİM DIŞINDA BAŞKA BİR İZAHAT YAPABİLİRİM DİYEN BİR TEK BABAYİĞİT VARMIDIR?

Daha ötesi bu AKBABA’nın bütün iş ve mal ortaklarının AKP’li başkanlardan, AKP Milletvekillerinden ve  AKP’li iş adamlarından oluşmasına mantıklı, ahlaklı ve ilkeli bir cevap verebilecek bir tek Alevi ve CHP’li olabilir mi?

Bütün bunları defaatle kalem almış olmama rağmen utanma, arlanma ve kendisine çeki düzen verme gibi bir erdem ve ahlak ile mesafeli bu tip; kurultay etkinliklerinde burnunun bile giremeyeceği yerlere kafasını ve hatta tüm gövdesini sokarak ne tür bir AKBABA olduğunu bir kez daha açık eti.

Koca ilçenin, Yazıhan’ın CHP’li belediye başkanı Abdulvahap Göçer dayanamayıp feryat ederek diyor ki;

 Belediye başkan adayı seçilecek AKBABA

İl ya da ilçe başkanı seçilecek AKBABA!

Parti ya da belediyelere çaycı alınacak AKBABA!

Koca partinin öksürmesinden gülmesine ve dahi ağlamamıza bile karar verecek ilk ve tek yetkili AKBABA diyerek vahametin sınırlarının nerelere dayandığını, isyan ve itirazın hangi boyutlara ulaştığının altını çizmekteydi.

Size; ailenize, babanıza ait bir şirkette bile bu kadar sınırsız ve sorumsuz yetki alamaz, bulamaz ve sahip olamazsınız diyen Başkan Göçer; nasıl bir despotizm ile karşı karşıya olduklarını son derece veciz ama bir o kadar da utanç verici tespitlerle ortaya koymaktaydı.

Elbette yerel basında geniş yer almakla birlikte şehrin tam orta yerine bomba gibi düşmüştü kavgalı, dövüşlü ve bin bir türlü şaibenin karıştığı kurultaylar. Yerel basında vaveylalı karşılık bulan bu despot ve despotik girişim, ulusal basına da sıçramakla birlikte ağır suçlamalar, itham ve isnatların merkezinde yine aynı kişi, AKBABA bulunuyordu!

Sırtı sağlamda bu pişkin tipi Tip’in!

Umurunda bile değil utanmayı öldürmüş bu utanmazın. Koca il örgütü korkutulmuş, sindirilmiş ve yeteri kadar para ile de takviye edilince, yerel Tanrıyı oynamanın önünde ki bütün engeller kaldırılmış olmaktaydı.

Birçok hukukçunun ve benim de sosyal medya hesaplarım üzerinden yayınladığım bir videoda sağı solu arayıp tehdit edenler ‘’ AKBABAYI BABALARI, VELİ NİMETLERİ GİBİ SAHİPLENMİŞ ‘’ gözlerini karartmış haldeler. Elbette sırtı sağlam olduğu için harekete geçmiş ne bir emniyet ne de bir yarı mensubu zaten mümkün değildi!

Tablonun bu ve böyle olduğu bir şehrin sakinlerinin CHP’ye inanmasını, güvenmesini, oy verip iktidara getirmesini bekliyorsanız eğer, saf değil su katılmamış aptallarsınız demektir.

Kendi içini bile temizleyememiş, kendi despotuna bile dur diyememiş, kendi hukuki, ahlaki ve demokratik karnesinde ki sabıkaların sayısının artışına engel olamamış bir il örgütü her geçen gün irtifa kaybetmektedir.

Alın bu gömlek ve ölçütü tüm ülkeye giydirin!

İKTİDARI AKP VE MUHALEFETİNİN CHP OLDUĞU ÜLKE NE KADAR TALİHSİZ…!

AKBABABABABABAAAAAA AKBABABABABAAAAAAAAAAAAAAAA!

Devamını Oku