34,2935$% 0.03
37,4928€% -0.03
44,8284£% -0.11
2.927,50%-0,01
4.960,00%0,72
Medine Bircan adını duydun mu? 2002 Haziran’ında yaşanıdı hadise. Çapa Tıp’ta. Yaşlı kadını oğlu sedyeyle getirdi hastaneye, konuşma yetisi zayıflamıştı ve sondalıydı, 28 saattir şuurunu kaybetmişti ama hastane başörtüsüz fotoğraf istiyordu. Kadıncağız kemoterapi gördüğünden zaten saçları dökülmüştü ama hastane illa saçı açık bir resim istiyordu. Oğlu gidip fotoşopla başörtünün üstüne saç ektirdi de işlemler başladı. Ama ihtiyar kadının ömrü, insanlık için küçük, laikler için o büyük adımı görmeye vefa etmedi, o gün vefat etti. Senin okuma hakkın elinden alındı, Medine Bircan’ın hayat hakkı elinden alındı hazretin.
Hadi diyelim ki 2002 28 Şubat’a çok uzak değil, 2009’da yaşandı aynısı. Hem de gene o okul da. Çapa Tıp, Aynur Tezcan adlı hastayı başörtüsünden ötürü 7 saat koridorda bekletti, sonrasında yapılan yanlış müdahaleyle de bitkisel hayata soktu. Aynur Tezcan… Adını bilene de anana da aşk olsun. Gitti babasının kesesinden. Devletin umurunda mı? Aynur Tezcan, birkaç tane asker doğursun da koridorda göz göre göre ölmesinde bir mahzur yoktur.
Hastane hocalarından birinin, Baria Öztaş’ın şu sözlerini hatırlıyor musun? “Bir uçurumun kenarında olsam, bana bir başörtülü elini uzatsa, ölmeyi tercih ederim!..” Valla uçurumun kenarında olsam, böyle bir profesör bana elini uzatsa, onun elinden tutup aşağı çekerim… Bu nasıl bir dildir, zihindir? Müstemlekeci bile işgal ettiği kavim hakkında bu tür ifadeler kullanmaktan utanır.
Bunlar kişisel görüşün çok ötesinde laboratuarlarda üretilmiş, servis edilmiş ibareler. İç savaş şartlarını kalıcılaştırmak için.
Kadınları burkadan kurtarmak iddiasıyla Afganistan’ı işgal eden Amerika bile bunlardan daha ölçülü bir dil kullanıyordu, ne dir bu azgınlık. Bakış açısı ayını ama Kendileri aydınlanmış ve ilerici, halk ise kara cahil ve gerici. Ikna odalarının arkasında ki mantalite de bu. Orada beni en çok şaşırtan şey, birtakım sözüm ona sivil yapıların bu resmi prosedürdeki etkin varlığı Atatürkçü Düşünce Derneği’nin ikna odalarının bahçesinde bir sokak gücü gibi tutulması niye kimseye rahatsız edici gözükmedi. Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nin öğrenci kayıt işlemlerinde bulunmasının yasal zemini neydi? Dernek başkanı Türkan Saylan o odalarda hangi sıfatla bulunabildi? Nur Serter hadi rektör yardımcısı, o kim oluyor?
Devlet misiniz siz? Devlet devlet olsa sizin orada ne işiniz var? Adamlar (pardon kadınlar) mülkün sahibi gibi davranıyorlar Burası bizim arkadaş, burada bizim dediğimiz olur, açın diyorsak açacaksınız. Kızların en azılı düşmanlarının kadınlar olması, en gözü dönmüş davrananların onlar olması da ayrıca dikkate şayan.
Bunca hayhuydan sonra, köprülerin altından bunca su akmış, bunca gözyaşı dökülmüşken bile bu ekiplerden bir tek kişi olsun çıkıp da özeleştiri yapmadı; yav arkadaş, ilericilik diye diye çok ileri gitmişiz, üstümüze vazife olmayan işlere kalkmışız demedi. Bu nasıl bir imandır, nasıl bir sadakattir, bravo valla. Türkiye’de davalarına en sadık kimseler Kemalistlerdir, Donmuş bir zamanda, donmuş bir beyin ve kalple dünyaya bakabilme hasleti en çok onlarda temayüz etmiştir.
Nur Serter, kayıtlar bittikten sonra “Ikna odalarına alınan öğrencilerin %85 ini ikna ettik” demişti. Bence oran doğruydu ama kendilerinin ikna ettiği hususunda yanılıyordu. Çünkü oraya girenlerin çoğu zaten açılmaya kani olmuştu. Çoğu ilk kez kayıt yaptırıyordu, kaydım bulunursa belki bir gün geri dönme hakkım teslim edilir diyerek gelmişlerdi. Aksi hålde kayıt yaptıramayacakları için gelecekte hiçbir hak iddiasında bulunamayacaklardı. Öyle de oldu nitekim… Bir de kızların çoğuna devlet değil cemaatler başlarını açtırdı. Başta Fethullah Gülen olmak üzere şeyh efendiler, abiler, ablalar…
Kim bu işleri çekip çevirdi, çelik çekirdek kimdi, tam olarak hiç bilemeyeceğiz. Devlet dediğimiz şey nerede oturur, ikametgah adresi tam olarak neresidir, bilemeyiz biz. Ne tür bir odada otururlar, ne yer ne içerler; sevinince kime, kızınca neye benzerler, bilme şansımız olmayacak. En önemlisi şu: Şimdi ne yapıyorlar? Yarınımızı kuşatmak için neler tertipliyorlar kim bilir?.. Onların da işi zor tabi. Devlet yönetmek kolay mı?
Ama bizimle bu kadar uğraşmalarına gerek yoktu hani, acıyorum emeklerine bazen inan olsun. Fazla ciddiye aldılar İslamcıları gereksiz yere. 28 Şubat yıkım getirdi ama darbenin şiddetinden değil, bizimkilerin zayıflığından. Bizim zayıflığımızdan. “Eski bizim” daha doğrusu benim açımdan. Devlet 28 Şubat’ta yumruğunu kaldırdı, İslamcısı, muhafazakârı, dindarı komple sindi. Aman bana vurmasın da kimin canını alırsa alsın diye gözlerini de kapadılar. Devlet baktı baktı, yumruğunu indirece ği etli butlu bir hedef bulamayınca en görünen, en saklanamaz konumda olan gariban kızların başına indirdi tokadını. Kabak kızların başında patladı yani, dinciler, dindarlar bundan o kadar da rahatsız olmadılar. Kendileri masun kaldılar çünkü; ucundan kıyısından zarar gördülerse de buna şükrettiler.
Biz dilsiz, kültürsüz bir topluluğuz hazretim. Solcular, bak 12 Eylül’ü nasıl edebiyatlarıyla, filmleriyle herkese bellettiler; bizim 28 Şubat’ı anlatan doğru düzgün bir tek eserimiz yoktur. Börtü böcek anlatıyor İslamcı sözüm ona edipler. Anlatamıyor sosyal yarayı. Çünkü yarasız olan kendisi. Yaralı olansa dilsiz.
Anlatmayı deneyen birkaç kadın edebiyatçı ise feministlere göz kırparak acayip bir erkek düşmanlığı yaptı. Adeta Müslüman erkekleri kızların mağduriyetinin baş mümessili ilan etti. Kızları onlara karşı kışkırttı, şüpheci ve güvensiz bir halet-i ruhiyeye soktu. O dönem yapılan evliliklerin başarısızlığında bu tür söylemlerin de etkisi fazlaydı. Güya edebiyat yaptılar, karıyla kocayı birbirine düşürdüler.
Kızlar bu cendereden çıkış aradılar elbette. Ülkeden çıkmak dâhil. Bir arkadaşın hanımı vardı, ondan dinledim, okuldan atılınca cemaatlerinin abisinin yanına gitmişler, “Bir yol bulalım, yurt dışına çıkalım…” demişler. Adam ideolojik bir vaaz vermiş, “Bura sizin cepheniz, kalmanız lazım, yapacağınız şeyler var…” Kızların babası değil cemaatteki abisi karar veriyor, gitsinler mi kalsınlar mı?
Hayal kırıklığı içinde dışarı çıktıklarında kızlardan biri diğerine diyor ki: “Bak şimdi bize izin vermediler, biz kalacağız burada, çünkü paramız yok. Parası olanlar, yolunu bulanlar gidecek, döndüklerinde onlar kıymet görecek, başköşelere onlar oturtulacak, sen ben itilmişliğimizle kalacağız.” Bacı diyordu ki; “Gerçekten de öyle oldu. Ak Parti de, devlet de onları sofraya buyur etti, biz sofraya uzanmaya niyet etsek bile itilmeye devam ettik.”
HANİ SEÇİLMİŞİZ YA!
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.