DOLAR

38,0477$% 0.28

EURO

42,0376% 0.66

STERLİN

50,1280£% 0.48

GRAM ALTIN

3.722,50%0,48

ÇEYREK ALTIN

6.019,00%0,28

Malatya HAFİF KAR YAĞIŞLI -2°
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a

TÜRKİYE’DE SİYASET VE ” FIRSATÇILIK ” İLİŞKİSİ!

“Fırsatçılık özü itibari ile hakkaniyete uygun olmayan, fahiş fiyat artışı, kurnazlık, ne pahasına olursa olsun başarı, acımasızlık, “Acırsan, acınacak duruma düşersin” anlayışıdır. Fakat kimse, bu davranışın, bu kadar yaygınlaşmasının kaynağını sorgulamadı. Ben, bunun, Türkiye’de yirmi küsur yıldır yapılan siyaset tarzının, halka sirayeti olarak görüyorum.”

Son dönemlerde kiralarda, gıda ve emtia fiyatlarında enflasyonla orantılı olmayan bir artış yaşandı. Bunu, ev sahiplerinin ve esnafın “Fırsatçı”lığı olarak niteleyip ahlaksızlık olarak eleştirdik. Fırsatçılık özü itibari ile hakkaniyete uygun olmayan, fahiş fiyat artışı, kurnazlık, ne pahasına olursa olsun başarı, acımasızlık, “Acırsan, acınacak duruma düşersin” anlayışıdır. Fakat kimse, bu davranışın, bu kadar yaygınlaşmasının kaynağını sorgulamadı. Ben, bunun, Türkiye’de yirmi küsur yıldır yapılan siyaset tarzının, halka sirayeti olarak görüyorum. Gel ki halkımızın genetiğinde fırsatçılık biraz vardır: “Salla başını, al maaşını”, “Nerde beleş, orda yerleş.”, Bedava pekmez, baldan tatlıdır.” gibi deyimler, bu gerçeği ortaya koyar. Trafikte sürekli şerit değiştirmeyi itiyat haline getiren; mevsimlik fiyat indirimlerini “Vurgun” diye reklam yapan bir zihniyet, fırsatçıdır.

Kartalkaya otel yangınından sonra 400 TL olan yangın tüplerinin birden 700TL ye fırlaması, fırsatı “ganimet” e çevirme becerisidir. İcat çıkarma(S. Bayraktar örneğinde olduğu gibi), üretim, emek ve ticaret yerine; yağma-talan-ganimet kültüründen/itiyadından geliyor oluşumuzdan dolayı Belediyeciliği, imar ve inşaatı, şehirciliği, madenciliği “köşe dönme/ganimet” vesilesi yapmamızı doğuruyor.

Olayın doğru anlaşılması için, el an yapılan siyasetin genetiğini çözümlemek gerekir. Bunun için de yakın tarihe bakmamız gerekir Kültür Devrimi, tarihte çok az sayıda siyasetçinin ve ülkenin teşebbüs ettiği “skandal” düzeyinde bir eylemdir. Fransız Devrimi (Jakobenler), Çin(Mao)in kültür devrimi ve Rusya’nın (Lenin-Stalin) kültür devrimi. Bir de bizimki. Türk kültür devrimi, işlevi bitmiş bir çok kurumu tasfiye etme girişimi olduğu gibi; aynı zamanda halkın kurucu kimliğini oluşturan bazı dinsel değerlere (zülfiyare) dokunmuştur. Diğer devrimler neyse de; kimliğin kor unsurlarına ikna yolu ile değil de, zorla dokunmak, halkta doğal olarak bir içerleme-uçuklama doğurmuştur. Şapka giymediği gerekçesiyle bir âlimi asmak, aklın alacağı bir şey değildir. Devrimciler, başlangıçta kurdukları “İstiklal Mahkemeleri”, daha sonraki “Yassıada Yargılamaları” ve yaptıkları “Darbeler” ile muhaliflere “iç-düşman” muamelesi yapmışlardır.

Türkiye’nin tarihinde “Hukuk”, büyük ölçüde hakkaniyetin tezahürü değil; devrimcilerin ve onlardan rövanş almak isteyenlerin siyaset yapmak için aracı/aparatı/sopası/iti olmuştur: “Kanun/Kararname Devleti”. Oysa “Hukuk”, maşeri vicdanın kahir ekseriyetinin ikna olduğu, itminan bulduğu sığınaktır.
N. Fazıl Kısakürek, yazılarında ve şiirlerinde Devrimcilerin yaptıklarını “Müstevli”lerden daha beter olarak görüp onlara karşı “kin”ini canlı tutmayı önerir. Devrimcileri “Kubur fareleri” ne ve “Maymun”lara benzetir. Hasılı o da devrimcileri, muhafazakâr halk yığınlarına “iç-düşman” olarak lansa eder.

Türkiye’de Devrimin böylesine bir travmaya dönüşmesinin nedeni, yapılan değişikliklerin, devrimcilerin gözünde tümünün doğru, çağdaş, işlevsel ve ileri adımlar olduğu inancı; muhafazakârların nezdinde ise, devrimden önce var olan kavram, kurum ve geleneklerin (şeriat, tarikat, hilafet) tümünün doğru, iyi, olması gereken ve kutsal olduğu inancıydı. Her iki tarafın entelektüel ve aydınları, içinde bulundukları dogmatik kuyudan çıkıp veya kaleden inip; birbirleri ile müzakere ederek, ortak bir bileşen/sağduyu yaratamadılar.

Sayın Erdoğan, Necip Fazıl’ın sadık bir takipçisidir. Siyasi ideolojisini büyük ölçüde Necip Fazıl’ın fikir ve hamaseti oluşturur. Siyaset ise, Sünni gelenekte savaş, hile, (Harp, hiledir; siyaset, savaştır) kurnazlık, kumpas, pusu, takiyye, yalan… olarak görülür. “İlm-i siyaset”in anlamı “Hile”dir. Doğruyu doğrudan söylememe ve yapmamadır. Sünniliğin siyasal babası Muaviye, Makyavelli’nin önde gidenidir. Siyaset, uzun süredir böyle bir anlayış ve psikoloji ile yapılınca; bu durum, kendiliğinden vatandaşa sirayet eder. Zira ”Hal, sâridir.” Araplar, İranlılar veTürkiye toplumu, tarihsel-kültürel olarak öndere, hakana-kağana, padişaha, sultana büyüğe, imama bakar ve ona bağlıdır: “En-Nas, ala din-i mülukihim=İnsanlar, yöneticilerin dinine bağlıdır.” “Balık, baştan kokar”, “Başın sağolsun”, “Baş, başa bağlıdır; baş da Allah’a”, “İmam, bilmem ne yaparsa; cemaat da, bilmem ne yapar.” Siyaseti “fırsatçılık” olarak yapanlar, ekonomik alanda vatandaşın kendilerini yansılamasını eleştirme hakları yoktur.

İslami açıdan meseleye bakacak olursak, dış siyaset, toplumun güvenliğini sağlamak ve “Biz”im için kurulan tuzakları boşa çıkarmaktır. Başkalarını tuzağa düşürmek, saldırganlık, gasp, işgal ve sömürü haramdır. İç siyaset ise, toplumun refahını ve adaleti temin etmektir. Siyaset, “din dili” üzerinden değil; adalet, maslahat üzerine kurulur. Devletin dini adalettir. İçerde ve dışarda “Biz ve Öteki” ayrımı, iman-küfür üzerinden değil; adalet ve zulüm üzerinden kurulur. Rahmani siyaset, Rahman olan Allah’ın inanan ve inanmayan kullarına adaletle muamele ettiği gibi muamele eder. Hukuk ile siyaset arasında şöyle bir ayrım yapılabilir. Hukuk, Rahmaniliğin yeryüzünde tecellisidir. Siyasete gelince, elbette siyaset, zorunlu bir faaliyettir. Ancak dikkat edilmediği takdir de Şeytanlık ve Tağutluğa kolayca kayabilir. Hatta şeytan, bu işi “Allah” ile aldatarak yapar (31/33, 35/5, 57/14).

Demokrasilerde siyaset, “rekabet ve yarış” olarak icra edilirken; etnik, dinsel ve ideolojik toplumlarda “dost-düşman” ve “hain-vatansever” jargonları ile yürütülür. Türkiye, ikinciden birinciye henüz evirilemedi.
Vatandaşlık düzeyinde “Narin Cinayeti”, Sağlık sektöründe “Yeni Doğanlar Çetesi”, Turizm sektöründe “Kartalkaya Otel Yangını”, Siyasette “Sinan Ateş Cinayeti”… örnekleri Türkiye’de “fırsatçılık” olarak siyaset ve ekonominin geldiği yeri gösterir: İhmal, inkâr, inat, insafsızlık.

Sonuç olarak, -yeri geldiğinde- kendimiz ve biz aleyhine de olabilecek, hakkaniyete/hukuka/adalete dayalı yeni bir “Kendi” ve “Biz” oluşturamadığımız sürece, burnumuz pislikten çıkamayacak.

YORUMLAR

s

En az 10 karakter gerekli

Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.

Sıradaki haber:

SİYASAL DİNCİLİĞİN EGEMENLİĞİ ALTINDA Kİ ÜLKENİN SAĞLIK MÜDÜRÜNE VARINCAYA KADAR HIRSIZ!

HIZLI YORUM YAP

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.