38,2552$% 0.34
43,8333€% 0.15
51,0885£% 0.12
4.075,24%0,33
6.682,00%0,64
25 Ocak 2025 Cumartesi
Namuslu Olmak ve Cemil Ağabey
TÜRKİYE TIKANDI VATANDAŞ HİÇ BİR PARTİYE GÜVENMİYOR!
‘HARP, HİLEDİR’ (HADİS) DE; SİYASET, ‘HARP’ MİDİR?: MUHAFAZAKÂR SİYASETİN PSİKOANALİZİ
TEMEL’ler BİN YAŞASIN
NE ÇOK ÇEKTİK ŞU ÜÇ SAHTEKÂRDAN
Camus deviren cehennem sıcağıyla nem bulutlarının adam gölgesini yok ettiği bir Ağustos günüydü. Ancak güneşin batı ufkuna yaklaşıp, akşamı muştuladığı bir vakit sohbet için ideal zamandı. Vaktini bekleyip öylece vardım Cemil ağabeyin sahaflardaki kitapçı dükkânına. Onu, elinde 1947 baskısı bir kitapta kaybolmuşken buldum.
Cemil ağabey, Çukurova ağzıyla, sabıkalı bir kabadayı edasıyla sakin ve tane tane konuşan, zayıf bedeni, yıldızların kır bahçesine çevirdiği saç ve sakalıyla uyumlu, hep cıncık giyimli bulmuşumdur..
“Gelesin hele kardaş” diyerek karşıladı. Kitabı işaret ederek başladı muhabbete:
Namuslu olmak ne zor şeymiş meğer! Bir gün Almanların pabucunu yalayan ertesi gün İngilizlere takla atan, daha ertesi gün de Amerika’ya kavuk sallayan soysuzlar gibi olmak istemedik.” Diyor bu kitapta yazar. Bu sözler yetmiş üç yıl önce değil de bugün söylenmiş gibi geldi bana.
Meğer ne büyük günah işlemişiz kardaş. Kanunlu, kanunsuz baskılar altında ezile ezile pestile döndük.
Bugünün itibarlı kişileri gibi, kese doldurmadık, makam için taklalar atmadık, el pençe divana yalnız namazda durduk. İç ve dış bankalara para yatırmadık, han, hamam, yat, kat sahibi olmak, sağdan soldan vurmak ve milleti kasıp kavurmak emellerine kapılmadık.
Bütün kavgamızda kendimiz için hiçbir şey istemedik. Yalnız ve yalnız, bu yurdun bütün yükünü omuzlarında taşıyan, milyonlarca insanın derdine derman olacak yolları bulmaya çalıştık. Bir ömür bedel ödedik ödemeye de devam ediyoruz Kardaş.
Bu ne affedilmez suçmuş meğer kardaş! Neredeyse, yoldan geçerken mide uşakları arkamızdan bağıracaklar: “Görüyor musun şu haini! İlle de namuslu kalmak istiyor ve ahengimizi bozuyor…”
Çalmadan, çırpmadan, bize ekmeğimizi verenleri aç, bizi giydirenleri donsuz bırakmadan yaşamak istemek bu kadar güç, bu kadar mihnetli, hatta bu kadar tehlikeli mi olmalı idi?
Namuslu olmak ne zor şeymiş meğer! Bereket, zora katlanmasını bilen bu millet de namuslu.
Trajedi, bir şeyi çok istediğinizde, olayların beklentinizin tersi yönünde gerçekleşmesiyle oluşuyor en çok. Ve bugün bir kez daha anladım.
Adamlığı bu sıcakta helalinden evine aş götürmeye çalışan milletten dinleyeceksin. Bütün işlerinin ters gitmesinin nedeni inan köküne in kardaş göreceksin namuslu kalma istediğindendir. Hani Hz Ali’ye sormuşlar; “Ya Ali sen neden Muaviye gibi siyasette başarılı değilsin? oysa âlim olan sensin” Demiş ya Ali efendimiz; “Muaviye’nin bildiklerini biliyorum ama o yol sizi cehenneme götürür. Ben sizi bile bile cehenneme nasıl götürürüm” diye. İmtihanın büyüğü namuslu kalabilmekte. Taklacı güvercin olmak zor şey değil ki kardaş!
Bu coğrafi değil, evrensel ve tarihsel imtihandır. Yüzyıl öncede böyleydi. Beş yüzyıl önce de böyleydi.
Hani Dostoyevski demiş ya ” Sarayından çık, kenar mahallelerde şöyle bir dolaş. Gör ne sefalet, ne çirkinlikler var! Köpeklerle insanlar yan yana yatıyorlar! Bir lokma ekmek için namuslar satılıyor”
Ne diyordu Nesimi?
“Har içinde biten gonca güle minnet eylemem
Arabiyi farisiyi bilmem, dile minnet eylemem
Sıratim üzre müstakim gözettim rahimi
Zalimin talim ettiği yola minnet eylemem
Bir acayip derde düştüm herkes gider kârına
Bugün buldum bugün yerim, hak kerimdir yarına
Zerrece tamahım yoktur şu dünyanın varına
Rızkımı veren Hudadır kula minnet eylemem
Oy nesimi, can nesimi ol gani mihman iken
Yarın şefaatlarım ahmedi muhtar iken
Cümlenin rızkını veren ol gani settar iken
Yeryüzünün halifesi hünkâra minnet eylemem”
Şiirden sonra uzun bir ah çekti Cemil ağabey. Sanki sohbetin finalini yapacak tumturaklı bir ifade peşindeydi. Neden sonra aforizma final cümlesini patlattı: Sakın geceyi bahane edip gelme düşlerime. Nasıl olsa namus borcun yok yüreğime. Çünkü hiç değmedi ömrün ömrüme ey canım güzel yurdum insanı için ütopya!
“Namuslu olmak ne zor şeymiş meğer! Bir gün Almanların pabucunu yalayan ertesi gün İngilizlere takla atan, daha ertesi gün de Amerika’ya kavuk sallayan soysuzlar gibi olmak istemedik.” Diye yazılı kitabı hediye eti Cemil ağabey. “Eşkıya dünyaya hükümdar olmaz” diyen Sabahattin Ali idi yazar. Dükkândan ayrılırken Sabahattin Ali’nin Sinop cezaevinde yazdığı şiir dökülüyordu dudaklarımdan
“Başın öne eğilmesin
Aldırma gönül aldırma
Ağladığın duyulmasın
Aldırma gönül, aldırma
Dışarda deli dalgalar
Gelip duvarları yalar
Seni bu sesler oyalar
Aldırma gönül, aldırma
Görmesen bile denizi
Yukarıya çevir gözü
Deniz dibidir gökyüzü
Aldırma gönül, aldırma
Dertlerin kalkınca şaha
Bir sitem yolla Allah’a
Görecek günler var daha
Aldırma gönül, aldırma
Kurşun ata ata biter
Yollar gide gide biter
Ceza yata yata biter
Aldırma gönül, aldırma”