DOLAR

37,9828$% -0.02

Created with Highcharts 8.2.200:0000:3001:0001:3002:0002:3003:0003:3004:0004:30
EURO

41,9779% 0.67

Created with Highcharts 8.2.200:0000:3001:0001:3002:0002:3003:0003:3004:0004:30
STERLİN

49,0967£% 0.69

Created with Highcharts 8.2.200:0000:3001:0001:3002:0002:3003:0003:3004:0004:30
GRAM ALTIN

3.818,07%1,42

Created with Highcharts 8.2.200:3001:0001:3002:0002:3003:0003:3004:0004:3005:00
ÇEYREK ALTIN

6.369,00%1,42

Created with Highcharts 8.2.200:0000:0000:0000:0000:0000:0000:0000:0000:0000:0000:0000:0000:0000:0000:0000:0000:0000:0000:00
Malatya HAFİF YAĞMUR
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a
admin

admin

01 Nisan 2025 Salı

MİLLET PARTİSİ GENEL BAŞKANI CUMA NACAR’DAN KRİTİK SORU ” SURİYE KABİNESİNDE NEDEN BİR TÜRKMEN YOK ”

MİLLET PARTİSİ GENEL BAŞKANI CUMA NACAR’DAN KRİTİK SORU ” SURİYE KABİNESİNDE NEDEN BİR TÜRKMEN YOK ”
2

BEĞENDİM

ABONE OL

 “ŞARA HÜKÜMETİNDE HERKES VAR AMA BİR TANE TÜRKMEN NEDEN YOK?

 İKTİDARA SORUYORUZ: Suriye’de kurulan Şara hükümetinde tek bir Türkmen yokken, AKP iktidarının ilan ettiği Suriye zaferi nasıl bir zafer?”

 ‘TÜRKMENLERİN EKSİK OLDUĞU BİR SURİYE İKTİDARI, BÜTÜN SURİYELİLERİ TEMSİL ETMEKTEN FERSAH FERSAH UZAK DEĞİL Mİ?’

Diyerek toplumun geniş kesimlerinin tercümanı olan Nacar şöyle devam etti: “Şam’da/ Şara yanında AKP iktidarının etkinliği, yetkinliği ve yaptırım gücü bu kadar mıydı? Eski HTŞ lideri Golani yeni adıyla Şara, bu haliyle Trump’ın kuklası Şara, MİT Başkanına şoförlük yaparak Erdoğan’ı yanıltma peşinde miydi? Amacına ulaştı mı?” diyerek biri diğerinden kritik soruları ardı ardına sıraladı.

İmamoğlu-Erdoğan kayıkçı kavgasına da değinen Nacar, bu kavga dışarıda verilen tavizleri gizlemek için mi diye sorarak, Suriye Türkmenlerini Irak Türkmenlerinin akıbetinin bekleyip beklemediğini sordu: “Yoksa Erdoğan-İmamoğlu kayıkçı kavgası, Suriye’deki Türkmenlerin insan hak ve hürriyetleri temel haklarını kaybetmemiz ve Trump’ın dümen suyuna girildiğinin gizlenmesi için mi çıkarılmıştı?

Bu banal, sanal ve içerisi boş kavga arkasına başka neler saklandı ve ülkenin asıl gündemi neden ıskalandı!?

Irak Türkmenlerinin başına gelenler Suriye Türkmenlerinin başına da mı gelecek? Erdoğan iktidarı ve Türk diplomasisinin öngörüsü bu kadar mı? Koskoca Türkiye’nin ve büyük Türk Milleti’nin saygınlığını, kim, nasıl, hangi hakla sıfırladı?”

‘SURİYE TÜRKMEN DEVLETİ BUGÜN DEĞİLSE NE ZAMAN?’ Diye soran Nacar sözlerini şöyle sürdürdü: “Erdoğan iktidarı kendisini, Trump’ın, Netanyahu’nun ve kukla Şara’nın Suriye Türkmenlerinin haklarını gözden çıkarma oldu bittisine karşı Suriye Türkmen Devletini tanımak basiretini ve cesaretini gösterebilecek icazetsiz dış politika uygulayacak yetkinlikte ve özgürlükte hissediyor mu?

Yaşasın Suriye Türkmenlerinin insan hak ve özgürlükleri! YAŞASIN BÜYÜK TÜRK MİLLETİ’NİN YÜKSEK MENFAATLERİ DOĞRULTUSUNDA, ORTAK AKILLA TBMM’DEN İCAZETSİZ, EGEMEN İÇ VE DIŞ POLİTİKA UYGULAYACAK BİR MİLLÎ İKTİDAR! Yaşasın dünyanın her köşesinde insan hak ve hürriyetlerinin teminatı Muhteşem Türkiye!” Cuma NACAR/ Genel Başkan

Devamını Oku

EYVAH! DÜNYA BANKASI DEPREM BÖLGESİNE 5 YÜZ MİLYON DOLAR YARDIM YAPACAKMIŞ!

EYVAH! DÜNYA BANKASI DEPREM BÖLGESİNE 5 YÜZ MİLYON DOLAR YARDIM YAPACAKMIŞ!
1

BEĞENDİM

ABONE OL

Gelin satır aralarını okuyalım malum dolandırma ve aldatma haberinin…

Dünya Bankası, Türkiye’nin depremden etkilenen 18 iline yönelik istihdam yaratma ve koruma amacıyla 500 milyon dolar finansman sağladı.

Tam koca 18 il! Yani şehir başına yaklaşık 25 milyon dolar gibi bir yardımdan bahsediyoruz. Yani utanç verici bir rakam. Ama! Şehir bazında utanç verici! Ne demek mi istiyorum? Birileri ‘’ Deprem bölgesine ‘’ diyerek gideceği yeri çok önceden belirlemiş ise gayet ciddi bir rakam değil mi!?

Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın deprem bölgesine yönelik yürüttüğü çalışmalar kapsamında, depremden etkilenen illeri kapsayan “Kayıtlı İstihdam Yaratma Projesi”nin ikincisi Dünya Bankası İcra Direktörleri Kurulu tarafından onaylandı.

Söz konusu proje kapsamında Dünya Bankası’ndan Türkiye Kalkınma ve Yatırım Bankası AŞ’ye (TKYB) Bakanlık garantisi altında 500 milyon dolar finansman sağlanacak.

FİNANSMAN KAPSAMINDAKİ İLLER

Projeden, depremlerden etkilenen Adana, Adıyaman, Diyarbakır, Elazığ, Gaziantep, Hatay, Kahramanmaraş, Kilis, Malatya, Osmaniye, Şanlıurfa’nın aralarında olduğu 11 il ile Batman, Bingöl, Kayseri, Mardin, Niğde, Sivas ve Tunceli’yi kapsayan 7 komşu il yararlanacak.

Bütün bu bahsi geçen illerde mevzu edilen paraların kimlerin eline geçeceğinin şimdiden belli olduğunu ve hatta adrese teslim bir borçlanma olduğunun farkına varamamış bir toplum zaten bu tür aldatılma, kandırma ve dolandırmaları sonuna kadar hak ediyor demektir!

Projeyle istihdamın korunması ve ilave istihdam oluşturulması için bu illerde faaliyet gösteren KOBİ’lere ve büyük ölçekli işletmelere uzun vadeli finansman sağlanması amaçlanıyor.

“Uluslararası kuruluşlarla işbirliğimiz güçlü şekilde sürdürülüyor”

Afetin bölge ekonomisi üzerindeki olumsuz etkilerini azaltacak ve ekonomik toparlanmayı hızlandıracak çalışmalara önem verdiklerini beirten Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek konuya ilişkin değerlendirmede bulundu: “Başta Dünya Bankası olmak üzere uluslararası kuruluşlarla işbirliğimiz güçlü şekilde sürdürülüyor. Nihai hedefi kalıcı refah artışı olan ekonomi programımız çerçevesinde katma değerli yatırımın desteklenmesi, üretim ve ihracatın artırılması ve istihdamın güçlendirilmesi alanlarındaki çalışmalarımıza kararlılıkla devam edilmektedir.”

Devamını Oku

ABD’NİN ŞAMAR OĞLANI AB!

ABD’NİN ŞAMAR OĞLANI AB!
1

BEĞENDİM

ABONE OL

Avrupa’nın başat ve lokomotif gücü Almanya, kucağında taşıdığı ve her an kaşınmaya müsait genosit bombası dolayısıyla bir tarafı, Kuzey’den komşu olması dolayısıyla diğer tarafı Rusya tehdidiyle ABD’nin şamar oğlanları listesinin başında bulunuyor.

Almanya Başbakanı Olaf Scholz, Avrupa Birliği’nin (AB), ABD Başkanı Donald Trump’ın ek gümrük tarifeleri karşısında “zayıf” olmadığını ve Washington’a “tek vücut” olarak yanıt vermeye hazır olduğunu belirtti.

Dünyanın önde gelen sanayi fuarlarından Hannover Messe Fuarı’nın (Hannover Sanayi Fuarı) resmi açılışını yapan Scholz, Kanada’ya ek gümrük vergileri getiren ve defalarca bu ülkenin ABD’nin 51. eyaleti olması gerektiğini söyleyen Trump’a karşı ülkesinin Kanada ile dayanışma içinde olduğunu söyledi.

Yakında görevini devretmesi beklenen Olaf Scholz, “Kanada, başkasına ait bir devlet değildir. Kanada gururlu, bağımsız bir ulustur. Kanada’nın dünyanın her yerinde dostları var. Özellikle de Almanya ve Avrupa’da birçok dostu var. Biz sizin yanınızdayız.” diye konuştu.

AB’nin ABD’nin gümrük tarifeleri karşısında “zayıf” olmadığını ve Washington’a yanıt vermeye hazır olduğunu dile getiren Scholz, Birliğin elinde Trump’ın gümrük politikasına karşı koyacak araçlar olduğunu vurguladı.

Almanya Başbakanı Scholz, “Bu nedenle ABD’ye şunu söylüyorum, işbirliği Avrupa’nın hedefi olmaya devam ediyor. Ancak ABD bize çelik ve alüminyuma uygulanan tarifelerde olduğu gibi başka seçenek bırakmazsa, AB olarak tek vücut olarak yanıt vereceğiz.” dedi.

Trump’ın gümrük tarifelerinin yanında “Önce Amerika” politikalarını da eleştiren Scholz, bunlara verilecek cevabın daha fazla serbest ticaret, daha fazla rekabet gücü ve daha fazla teknolojik egemenlik olduğunu söyledi.

Scholz, ticaret savaşlarının tüm taraflara zarar verdiğine dikkati çekerek, “Piyasalara ve hisse senedi fiyatlarına baktığımızda, şu anda tarife politikamızla yanlış yolda olmadığımızı görüyoruz.” ifadelerini kullandı.

Hannover Sanayi Fuarı

İlkbaharın başında geleneksel olarak Aşağı Saksonya’nın başkenti Hannover’da gerçekleştirilen Hannover Sanayi Fuarı, bu yıl “Geleceği teknoloji ile şekillendirmek” ve “Yapay zeka ve sanayi dönüşümü” temalarıyla ABD’nin ticaret politikasının gölgesinde ziyaretçilerine yarın kapılarını açacak.

Alanında dünyanın önde gelen fuarlarından kabul edilen ve 78. kez düzenlenecek fuarda, bu yıl 150’den fazla ülkeden 4 binden fazla firma, Almanya’dan ise 1200 firma katılıyor.

4 Nisan’a kadar devam edecek fuarın bu yılki ortak ülkesi ABD ile ticaret gerginlikleri yaşayan Kanada. Bu ülkeden 260 firma fuarda yer alıyor.

Türkiye, ihracat odaklı fuarda 61’i milli katılım olmak üzere toplamda 127 firma ile temsil ediliyor.

Ekonomilerde durgunluk ve belirsizliklerin arttığı, jeopolitik gerilimlerin yaşandığı ve küresel ticarete yönelik tehditlerin genişlediği bir dönemde gerçekleştirilecek sanayi fuarında, şirketler robotik, tesisat, elektronik, kuantum teknolojileri, makine mühendisliği, enerji üretimi ve dönüşümü alanlarındaki yeniliklerini sunuyor.

Karbon çözümleri, dijital enerji ve enerji verimliliği, e-mobilite, şarj altyapısı, hidrojen ve yakıt hücreleri, atık ısı çözümleri, depolama teknolojileri, otomasyon ve sensör teknolojileri, kablosuz internet & 5G’ye yönelik son teknolojik ürünler de fuarda vitrine çıkıyor.

Makine mühendisliği, elektrik ve dijital endüstrilerin yanı sıra enerji sektöründen şirketlerin yüksek performanslı ve sürdürülebilirlik endüstri için çözümler sunacağı fuarda, döngüsel ekonomi, yapay zeka ve makine öğrenimi, sürdürebilirlik ve sanayi 4.0 gibi 19 farklı alanda etkinliklerle sanayideki dönüşüm masaya yatırılacak.

Ayrıca, uluslararası ticaret ve yatırım, dijital dönüşüm, enerji 4.0 da etkinliklerde tartışılacak. Büyük şirketler en son yapay zeka destekli çözümlerini sunacak.

Enerji arzı ve iklim değişikliği konuları da fuarda önemli bir rol oynayacak.

Devamını Oku

KÜRESEL ŞİRKETLER EKONOMİK SİYASİ VE HUKUKİ BUHRAN YAŞAYAN TÜRKİYE’DEN KAÇIYORLAR!

KÜRESEL ŞİRKETLER EKONOMİK SİYASİ VE HUKUKİ BUHRAN YAŞAYAN TÜRKİYE’DEN KAÇIYORLAR!
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Taşıt Araçları Tedarik Sanayicileri Derneği (TAYSAD), Türk otomotiv sektörüne ilişkin kritik uyarılarda bulundu. Derneğin yeni başkanı Yakup Birinci ve eski başkanı Albert Saydam, İstanbul’da düzenledikleri basın toplantısında hem üretim verilerine dair endişeleri hem de yabancı sermayeli firmaların Türkiye’deki varlıklarını gözden geçirmeye başladığını duyurdu.

Yakup Birinci, küresel ekonomide yaşanan dalgalanmalar, ticaret savaşları ve arz zinciri sorunları nedeniyle dünya genelinde otomotiv üretiminin beklenen 100 milyon adedin altında, 92-93 milyon adet bandında seyrettiğini ifade etti. Bu küresel daralma karşısında Türkiye’nin üretim kapasitesinde düşüş eğilimi gösterdiğine dikkat çekti.

BÜYÜK RİSK! “ÜRETİM 1,4 MİLYON ADEDE GERİLEYEBİLİR”

Ekonomi’nin haberine göre Birinci, “Şu anda üretim 1,8 milyon adet civarında seyrediyor. Ancak bu rakamın 2026 yılında 1,4 milyon adede kadar düşme riski bulunuyor. Türkiye’nin toplam pazardaki payı azalıyor. İç pazarın daralması da bu düşüşte belirleyici faktörlerden biri,” dedi. Sektör için “tehlike çanları çalıyor” uyarısında bulunan Birinci, rekabet gücünün korunamaması halinde Türkiye’nin küresel sıralamadaki konumunun sarsılabileceğini vurguladı.

İLK SIRALARDA KALMAK İMKANSIZA YAKIN!

Türkiye’nin 2025 yılında ilk kez küresel otomotiv üretiminde ilk 10 ülke arasına girmesinin mümkün olduğunu belirten Birinci, bu başarının kalıcı hale gelmesi için yıllık üretimin 2 milyon adete yaklaşması gerektiğini söyledi. “Aksi takdirde 10’unculuktan bir anda 15’inci sıraya düşmek işten bile değil” ifadelerini kullandı.

YABANCI YATIRIMCIDAN TÜRKİYE’YE DAİR ENDİŞE VERİCİ GERİ ADIM!

TAYSAD Eski Başkanı Albert Saydam ise Türkiye’de uzun yıllardır faaliyet gösteren bazı küresel otomotiv tedarikçilerinin, artan maliyetler ve azalan rekabet gücü nedeniyle Türkiye’deki yatırımlarını gözden geçirdiğini açıkladı. Saydam, “Yıllardır Türkiye’de üretim yapan, binlerce çalışanı bulunan ve alanında küresel lider konumunda olan bazı firmalar, yönetim kurulu düzeyinde Türkiye’deki varlıklarını sorgulamaya başladı. Hatta bu firmalardan biri, gelecek yıl fabrikalarından birini kapatmayı değerlendiriyor” dedi.

Devamını Oku

İSLAMCI SİYASET VEYA DİNLE MEŞRULAŞTIRILMIŞ HİLE VE GANİMET

İSLAMCI SİYASET VEYA DİNLE MEŞRULAŞTIRILMIŞ HİLE VE GANİMET
3

BEĞENDİM

ABONE OL

“1950 sonrasında merkez sağ olarak Menderes, Demirel, Erbakan, siyaseti demokrasi kurallarına göre yapmaya çalıştılar. Oysa Fetullah Gülen ve ‘İslamcılık’, Demokrasiyi alet/araç; ekonomiyi ‘ganimet’; hukuku sopa; siyaseti de ‘Hile/Savaş’ mantığı ile yapıyorlar. Soru çalma ve mülakat, ganimet ve hile genetiğine dayanır.”

1-TARİHİ GENETİK: İKİ “ASLİ GÜNAH”

Siyaset, Müslümanların tarihinde tâ başından beri iki “Asli Günah” ille maluldür. Bunlardan biri “Allah Yolunda” Cihat ve Fütuhat adı altında ganimet ve gasp siyaseti; ikincisi ise, peygambere atfedilen “Harp Hiledir” hadisine dayanarak siyasetin “Hile(kârlık)” olarak dinen meşrulaştırılmasıdır. Önce “Ganimet” siyasetinden başlayalım. Kur’an’ı nüzul döneminde Müslümanları yurtlarından çıkaran ve onları yok etmek isteyen (To be or not to be) müşriklere karşı yapılan savaşlar “Allah Yolunda” ve “Cihat” olarak nitelenmiş ve bu savaşlarda galibiyet halinde alınan “Ganimet”ler helal olarak görülmüştür. Bedir savaşının raporu olan “8. Enfal Suresi”, bu gerçeği ortaya koyar.

Savaşlara bazı müminler salt ganimet için; bir grubu da, Allah rızası veya Ahireti kazanmak için (Allah yolunda) katılıyordu: “Bir kısmınız dünyevi karşılık; bir kısmınız da Ahirette karşılık almak için katılıyordunuz.” (3/145). “Ortada garantili ve kazancı bol bir sefer (ğazve-savaş) olsaydı; kuşkusuz arkandan gelirlerdi; fakat, yol uzun, hava sıcak ve ölüm tehlikesini görünce: “Gücümüz olsaydı, mutlaka sizinle savaşa gelirdik” diyecekler. Oysa Allah, onların düpedüz yalan söylediğini biliyordu.” (9/43). Ayrıca, ganimetlerin dağıtılmasında peygambere yapılan itirazlar, bu çapul yapma/ganimet tutkusunun, Araplardaki gücünü gösterir (9/57-59).

Yani İslami açıdan düşmanlık ve savaş, kurucu dönemde (610-632) fiilen müşriklerin veya Yahudilerin başlattığı bir durum olmuştur. Savaşta zafer (fetih) kazanıldığı gibi; ganimet de kazanılabiliyordu. Kur’an açısından “Ganimet”, savaşın bir yan ürünüdür; asıl değil, asıl olan Müslümanların korunması ve İslam’ın tebliğ edilmesiydi. Oysa birçok sahabe için o, gerçek amaç/gaye/hedefti. Örneğin Bedirde: “Siz, -sadece- kervanı vumak istiyordunuz; oysa Allah, hakikatın tezahürünü ve kafirlerin kökünün kesilmesini istiyordu.”(8/7)

A)GANİMET EKONOMİSİ

Hz. Ömer ile başlayan “Fütuhat” döneminde giderek ganimet, “yan ürün” olmaktan çıkıp; asıl amaç-gaye, hedef haline geldi. Bunun sebebi, Arapların şiddete teşne tabiatları ve çapulcu tıynetleridir. Allah, peygamberi Araplara tebliğci ve örnek olmasını; Arapların da ”diğer insanlar için tebliğci ve örnek olmasını istiyordu (3/110, 2/143). Araplar, Hz. Muhammed’in ölümünden sonra, ilmî tebliğ heyetleri oluşturup etrafa gönderecekleri yerde; kılıçlarını çekip birbirini boğazlamaya (Cemel, Sıffın, Harre, Kerbela…) ve etrafa saldırmak için ordular oluşturmaya başladılar: Kalem yerine, kılıç; tebliğ yerine, işgal. Oysa Hz. İsa’nın “Havari”leri, onun ölümünden sonra pagan Roma imparatorluğunun yüz yıllar süren baskı, işkence, katliam ve zulümlerine rağmen; yılmadan ve de silaha/şiddete başvurmadan dinlerini etrafa yayarak, tebliğ ederek, Roma’nın Hristiyanlaşmasını başarmışlardır. Müslümanlar ise şöyle davranıyorlardı: Ordu teçhiz edip ülke sınırlarına/kapılarına dayanıp: 1- “Müslüman ol” teklifi yapıyor, karşı taraf: “Olmuyorum” deyince; 2- “O halde, boyun eğ ve vergi/haraç öde” teklifi yapılıyordu.

Bu da reddedilince; 3- “O halde, savaş/kılıç” deniliyor ve karşı taraf yenilince; 4- karıları-kızları cariye, erkekleri köle ve malları ise ganimet oluyordu. “Fi sebilillah”, “Cihat” ve “Fütühat” kavramları ile İslam, istismar ediliyordu(semere, ürün, zenginlik, mal-mülk, cariye-köle…). Yahudi ve Hristiyan din adamları olan Ahbar ve Ruhbanlar da, daha önceden, Arapların yaptığına benzer şekilde, dini kullanarak insanların mallarını-mülklerini yiyorlardı (9/34): “Din sömürüsü”.

Böylece Müslümanların kurmuş oldukları devletlerde Hazinenin birinci gelir kaynağı “Ganimet” oluyordu: Yani durduk yerde ümüğü sıkılarak, çökülen, gasp edilen, gayri müslimlerden alınan mal: “Ganimet Ekonomisi”. İşgal edilen ülkenin halkı, Müslüman olunca, “vergi/haraç” gelirleri düştüğü için, Emevi valilerinin, halkın Müslüman olmasını istemediği, etek/sünnet kontrolleri yapıldığı dillere destandır.

“Hay’dan gelen Hu’ya gider” sözünün (Hay ve Hu’nun Allah’ın sıfat ve zamiri olduğuna dikkat!) politik iktisadi anlamı şudur: Ganimetten/elden gelen zenginlikler (Hazine) politik erk tarafından avanesine, yakınlarına, kendine payanda olanlara Ulufe, Arpalık ve Vakıf… adları altında peşkeş çekilir. Çünkü bu zenginlikler, “Hiç kimsenin=Allahlıktır.” Çünkü, “Devlet” in kendinde taşahhus ettiği Sultan-Halife, modern Ulus Devlette ve Burjuva demokrasilerinde olduğu gibi, Halkın/herkesin/kamunun temsilcisi değil; Allah’ın ve Peygamberinin “Hilafeti ve Halifesi”dir. Abbasiler döneminde de, her biri, Allah’ın bir şeysiydi (zıllullah, kaim biemrillah, muiz lidinillah, adudullah…). Müslüman toplumlarda Devlet erkinin yani siyasi ve bürokratik heyetin, hazine arazilerini ve malını-mülkünü gasp etmesi, har vurup harman savurması, işte buradan geliyor.

B) HİLE OLARAK SİYASET

İkinci “Asli günah”, peygamberimizin gerçek savaş hakkında söylediği “Harp, hiledir” sözünü –ki bugünkü karşılığı: “strateji” ve “taktik” demektir-, alıp siyasete uygulanması, yani siyasetin, sünnî paradigma tarafından sürekli “savaş” olarak algılanması ve icra edilmesidir. Şiîlik, bilindiği gibi, erken dönemlerinde sürekli muhalefette olduğu/kaldığı için, siyaseti “Takiyye” olarak teolojileştirdiler ve öyle yaptılar. Ancak, Sünnilik, siyaseti, ta başından beri iktidarda, iç-savaşta hile olarak icra ettiler.

Arapların sahip olmakla övündükleri dört “Dâhi” lerinin (Duhat’l-Arab) tamamı, siyasette yani kabile savaşlarında “kurt-tilki-çakal” niteliklerine sahip olmalardır. Hatta Sünnilik, “hile” ve “savaş” olarak siyasete “ilim” payesi vermiştir (“İlm-i siyaset”). Dolayısıyla siyasette kurnazlık, pusu kurma, kumpas, kandırma, ikiyüzlülük, sözünde durmama, dek-dubara-dolap çevirmenin hepsi, peygamberimizin hadisine dayandırılarak – daha doğrusu, hadis çarpıtılarak- meşrulaştırılmaktadır.

Savaşın/düşmanlığın sebebi, Kur’an’da olduğu gibi zulüm (2/193) ve işkenceye(fitne-2/191)karşı savunma-korunma çabası (Cihat-Fetih) olmaktan uzaklaştırılmıştır. Ulema, savaşın ve düşmanlığın sebebini “küfür” veya “şirk” olarak yeniden vazedip; dünyayı “Daru’l-İslam” ve “Daru’l-Harp” olmak üzere “sürekli savaş-düşmanlık durumu” olmak üzere ikiye bölmüştür. Hanefi fıkhı da, -bilindiği gibi- Daru’l-Harpte her türlü naneyi yemeyi mübah/meşru görmüştür. Oysa Allah, müşriklerden/Mekke’den kaçıp müminlere/Medine’ye sığınan mümin kadınların, müşriklerden aldıkları mihirlerini, geri iade etmelerini istemişti (60/10).

Hasılı, tarih boyunca Müslüman hakanlar, beyler, padişahlar, sultanlar, halifeler…, kendilerini genellikle “Saldıray” pozisyonunda görmüşlerdir. “O devirlerde dünyanın raconu öyleydi; herkes öyleydi” denerek bir savunma yapılacaksa; o zaman, Allah’ın farklı ve doğru bir görüşü yok muydu? diye sorabiliriz.

Yukarda değindiğimiz gibi, Kur’an’da böyle bir altarnatif yol vardı. Benim Araplara karşı özel/sübjektif bir gıcıklığım yoktur. İrite olduğum şey, Yahudilerin nadanlığına benzer şekilde, kendilerine yükleneni “tebliğ “görevini üstlenme yerine; genellikle ganimeti, ekonomi; hileyi, siyaset olarak içselleştirip, ellerine kılıç alarak sağa-sola sallamalarıdır.

2-TÜRKİYE GERÇEĞİ

Osmanlı imparatorluğunun yıkılması ile İttihat ve Terakki partisinde toplanan Türkçü ve Batıcı elitler, İstiklal savaşından sonra bir “Devrim” yaparak eski rejimi (Hilafet-Şeriat-Tarikat) ilga edip, yerine “Tanzimat” ve Meşrutiyet” geçmişi olan modern bir ulus devlet kurdu.

Devrimin, “dinsel” olduğu(Hilafet-Şeriat-Tarikat) iddia edilen bir rejimi yıkması, muhafazakâr-mütedeyyinlere, devrimciler ile aralarındaki sınırı yani “Biz” ve “Onlar” veya “Dost” ve “Düşman” sınırını “din” yani iman ve küfür veya hak-batıl üzerinden çekme ihtimali verdi. Oysa devrimciler de Anadolu’yu gayri Müslimlerden boşaltarak %99 Müslüman olan ahali üzerine bir Müslüman-Türk (Hanefi-Maturidi) devleti kurmuşlardı. TBMM, 1921’de M.Kemal’e -kendi isteği üzerine-“Gazi” lik ünvanı(Osman Gazi- Orhan Gazi) vermiştir.

Devrimin önderi başta olmak üzere diğer ileri gelenlerinden aleni olarak “Müslüman” olmadığını söyleyen kimse de yoktu. Onlar da, din mevzusunda sohbet açıldığında, rahatça: “Benim dedem de hacıydı”, “Annem-nenem başı örtülü idi”… diye sohbeti sürdürürlerdi.

Prof. Dr. İlber Ortaylı hocanın bir tv programında anlattığına göre, ünlü Müslüman alim Fazlurrahman, ABD’de bir konferansta Türklerin, devrim ile İslamiyet’i terk ettikleri şeklindeki Filistinli bir Arab’ın iddiasına karşılık olarak: “Türklerin yaptığı “devrim”, fıkıh alanında kendilerinin yaptığı serbest bir içtihattır ve meşrudur; ayrıca Türkler, hala “Seyfullah” olmayı da sürdürüyorlar demiştir. Bu yargı, bence de doğrudur. İçtihat hatası ile taammüden irtidat ayrı şeylerdir.

Sünnilik, erken dönem sahabe arasındaki iç-savaşlarını “içtihat hatası” olarak yorumlamıştır; kimseyi “tekfir” etmemiştir. Türk Devriminin içtihat hataları mevcuttur. Geç kalmış olsak da, onlar, zamanla düzeltilir. Yeter ki muhafazakâr/mütedeyyinler, dipte içgüdü ve istiğna yatan “Daru’l-Harp Fıkhı” maskaralıklarına girişmesinler.

Devrimin ikinci adımı olan “Demokrasi”de (birinci adım Cumhuriyetti) ülke sınırları içinde yaşayan insanlar, “vatandaş” lar olarak Anayasada eşittirler. Devlet bütçesi de, büyük bölümü vergilerden müteşekkil olarak herkesin hakkıdır. Din dili ile söyleyecek olursak “Kul Hakkı”dır; “Tüyü bitmemiş yetimin hakkıdır.” Siyasi erk, -kim olursa olsun- kamudan aldığı yetki ile bütçeyi hakkaniyetle-hukukla yönetir; keyfine göre yakınlarına/yandaşlarına, partililerine, kendi mezhebinde-meşrebinde olanlara peşkeş çekemez. Bu, yasaktır veya haramdır.

Devlet, sosyal yardımı vatandaşlarına tüzel kişiliği adına hakkaniyetle yapabilir; sultan, hakan, lider, karizma… kendi adına “lütuf” olarak, karşılığında o(na)ylarını satın almak üzere dağıtamaz. Demokraside siyaset, kişi kültünün (lider-karizma) insafına (merhamet-zulüm) ve idrakine (zekâ-hamakat) bırakılmaz. Kurum, kural, hukuk, ortak akıl, oydaşma/şura sigortaları asıldır.

Siyaset yapmak, Demokratik rejimlerde bir tür hizmet yarışıdır. Din dili ile söyleyecek olursak: “Halka hizmet, Hakka hizmettir.” Sahtekârlık yapmaya, yalan söylemeye, seçmenleri veya muhalefeti düşman yerine koyup “Hile” yapmaya gerek yoktur. Her şeyi kamu önünde aleni olarak tartışmak, “Açık Toplum” olarak demokrasinin erdemidir. İçerde siyaseti, savaş mantığı ile “Hile” olarak yapmak, tek kelime ile ahlaksızlıktır.

3-SONUÇ

1950 sonrasında merkez sağ olarak Menderes, Demirel, Erbakan, siyaseti demokrasi kurallarına göre yapmaya çalıştılar. Oysa Fetullah Gülen (The Cemaat) ve “İslamcılık”, Demokrasiyi alet/araç; ekonomiyi “ganimet”; hukuku sopa; siyaseti de “Hile/Savaş” mantığı ile yapıyorlar. Soru çalma ve mülakat, ganimet ve hile genetiğine dayanır. Türk-Tasavvuf İslamcılığı, Mehmet Âkif’te olduğu gibi, Ayet(Allah)-Hadis-Sünnet(Peygamber), Teoloji-Tartışma(Hikmet-İlim, Örf-Maruf) üzerine değil; N. Fazıl’da olduğu gibi İrfan-Batın, şeyh-şatahat, Veli-İbn Arabi, türbe- torba, tekke-çorba, vakıf-konma, ellem-kullem üzerine kurulmuştur. O, -muhaliflerini kasederek- şöyle demişti:” Ey düşmanım! Sen, benim ifadem ve hızımsın; gündüz, geceye muhtaç; bana da sen lazımsın.” M.Akif’in yazmış olduğu “Safahat” ve “İstiklal Marşı” ise, “Hakka tapan” Anadolu halkının bütünü tarafından coşkuyla hâlâ okumaya devam ediyor.

Devamını Oku