DOLAR

39,7257$% 0.16

EURO

45,8826% 0.2

STERLİN

53,5046£% 0.1

GRAM ALTIN

%

ÇEYREK ALTIN

%

Malatya AÇIK 31°
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a

NE ÇOK ÇEKTİK ŞU ÜÇ SAHTEKÂRDAN

Avrupa, 1789 Fransız ihtilalini alabildiğine sahiplenmiş, bu isyan ve itiraz sesine kalbiyle karşılık verip, Fransa’nın malı demeyerek tüm Avrupa’ya şamil kılmıştır. Bu durum, din ile dünya ayrımını keskinleştirirken bir güvenlik ve teminat olarak ve dolayısıyla özgürlük ve özgünlüğünde kapısını ardına kadar açmıştı.

Sonraki dört asrın neden Avrupa lehine geliştiğinin bütün ve üstelik doyurucu cevaplarını da işte bu isyan, itiraz, özgünlük ve özürlük terimlerinin arasında bulmak gayet kolay.

Onların dört elle sarılma ve sistematik hale getirmelerine karşın bizim Coğrafya ’da işler gayet sancılı başlamış ve bu sancı tüm hızıyla ve üstelik doğumun olacağına dair en küçük bir emare göstermeksizin artarak devam etmektedir.

Koca bir asır evvel Mustafa Kemal paşa aslında Hilafet ve Saltanat denilen mefhumların, buralara yüklenilen düş, duygu ve inançların Kuran ve İslam ile reel bir bağının olmadığını görüyor olması dolayısıyla Cumhuriyet, Meclis, ortak akıl, Anayasa, Erk’lerin ayrılığı, seçme ve seçilme özgürlüğü ve elbette LAİKLİK gibi hayati unsurları devreye sokar.

Ancak ömrünün kifayet etmemesi, çok genç yaşta vefat etmesi tüm bu değerler ve Türkiye adına kapanması zor açıklar, kayıplar ve yaralar bırakmıştır.

İşte bu büyük kayıp, çok daha büyük bir sahtekârlığın kapısını açmıştı. Açılan bu kapıdan mal bulmuş Mağribîlerin barbar işgal ve istilaları yüzünden bütün değerli emanetlerin tarumar edilmesine ve toplumsal konsensüsün sağlanmasına ağır darbeler indirmiştir.

Zaten getirilen bu yeni terim ve uygulamaların büyük muhalefet görmesi ‘’ din elden gidiyor ‘’ yaygaraları ve aynı zamanda kısmen de olsa ciddi ve samimi endişeler dolayısıyla hem Kuran ve hem de Batı ile aramızın çok daha büyük ve uzun aralarla açılmasına sebep oldu.

Terimler, tanımlamalar, iddia ve uygulamalar Osmanlı’dan bakiye yeni devlet ama eski halk için ciddi bir endişe kaynağı durumundadır. O zamana kadar bilinmişliği olmayan ve dolayısıyla bize hayli uzak ve bir de tüm Avrupa’nın işgal ve tecavüzü ülke hafızasında tüm kötülüğü ile canlılığını koruyorken, Avrupa’dan ithal edilen yönetim şekli benimsemeyi ciddi ciddi zorlaştırmaktaydı.

Burası aşılabilirdi, ne var ki Atatürk ilke ve inkılaplarının künhüne vakıf olmak ile Atatürkçü olmak, Laiklik ile laikçilik arasında sıkışıp kalmış sahtekarların, bütün ülkeye ve milletin üzerine abanmaları bahsini yaptığımız korkunun ve uzaklaşmanın da kronikleşmesine sebep oldu.

Birinci ve üstelik bitmek ve tükenmek bilmeyen, dahası Atatürk’ün bütün mirasına tecavüz eden ilk sahtekârlık ülke üzerine karabasan gibi çökmüştür!

Cumhuriyet, ortak akıl, herkesin eşitliği ama özellikle de LAİKLİK, bir emniyet supabı, bir güvenlik ve fren mekanizması olması gerekirken celladın elinde ki baltaya, zulüm ve ölüm aracına işte bu birincil sahtekâr gurup eliyle hayata geçirilmiştir.

Laikliği, genelde din ama özelde İslam karşıtlığı, dinin panzehiri! Dinsizliğin baş aktörü olarak niteleyen ve uygulamaları, kafalarında ki zehirden daha tehlikeli ve daha hızlı olunca, derin yırtılmalar ve sık aralıklı kırılmalar yaşandı güzelim değerler ve millet arasında.

Hala günceldirler bu sahtekarlar!

Yaptıkları bütün hırsızlıklara, sahtekârlıklara, Atatürk ve Laiklik arkasına sakladıkları iğrenç hesaplarının alabildiğine deşifre olmasına rağmen utanmaz ve dolayısıyla sesleri gür çıkacak kadar da pervasızdırlar.

Atatürk’e, bıraktığı emanet ve değerlere, Cumhuriyet, ortak akıl, meclis, eşitlik, özgürlük, özgünlük, ilke, ahlak ama özellikle de Laiklik, işte bu ahlaksızlar kadar hiç kimse tarafından ihanet edilmemiş ve aşağılık emellere malzeme kılınmamıştır.

Bu sahtekar güruha karşın söylenmesi gerekenler başlı başına bir yazı ve hatta kitabın konusu olduğunun altını çiziyor ve ikinci tür sahtekarlığa ve sahtekarlara geçiyorum.

2. Dünya savaşının birincil motivasyon kaynağı olan Ulusçuluk ve dolayısıyla milliyetçilik akımı, tüm Avrupa gibi bizi de ciddi şekilde etkilemişti. Yaklaşık 24 milyon M2 topraktan 1 milyon bile kalmamış olması, Araplar tarafından satıldık, vurulduk, Avrupa halkının nankörlüğü gibi naralar dolayısıyla daha bir sivriltilmiş akım olarak karşımıza çıkmaktadır.

Türkçülük akımı ciddi bir rağbet görmüş, mecliste, sokakta, basında ve eğitimde önemli bir yer edinmişti.

Söylemler, kulağa hoş geliyordu ‘’ Bir Türk dünyaya bedel ‘’ cümlesinde ki tılsım, hatırı sayılır bir kitlenin gönül teline dokunuyordu. İçerikten, samimiyetten ve ciddiyetten yoksun bu halüsinatif söylemler hamaset ve uyuşturucu içermesinin bir tık ötesine gidemiyordu. Aradan 70 yılı aşkın bir zaman geçmiş olmasına rağmen meclis konuşmalarında ki ateşli cümlelerden oluşan uyuşturucu hitap, bir adım ilerlememiş ve bir yudum umut vaat etmemiştir.

Aklen, mantıken, sanatsal, eğitimsel, bilimsel, spor ve diğer aktiviteler bakımından hiçbir değer ile iç içelik ilişkisi kurulmamış ve kurmasına da izin verilmemiştir. Hamasi sözcükler ile avutulup uyuşturulmuş bu kitlenin eğitimli, sorup sorgulayan ve hak edeni hakkıyla yargılayan bir değer ve potansiyel sahibi olmasın diye soluksuz uyuşturucuya tabi tutulmuş ve dolayısıyla hazin bir son ile karşı karşıya gelmiş ve getirilmiştir.

Her Türk asker doğar uyuşturucusuna, Şehitler ölmez vatan bölünmez eklenmiş ve yanına bir de çakıl taşı metaforu ile gerekli helyum ihtiyacı karşılanmış olan bu kitle mafya, uyuşturucu, çek – senet tahsilatı, sokak çeteliği gibi angarya işlerin ameliyesi haline dönüştürülmüştür.

Bilgiden, bilimden, akıldan ve eğitimden mahrum bırakılan ve sadece bir işaret ile dört slogan arasına sıkıştırılan bu kitle, kendi ontolojik değerlerini inkârdan bu değerler ile savaşan bir duruma getirilmiş, ölümcül bir değişim ve dönüşüme tabi tutulmuştur.

İşte bu sahte ülkücüler, sahte milliyetçilerde biten, tükenen ve eriyen Türkiye’nin en önemli katilleri arasındadırlar!

70’lerin sonu ve 80’lerin başı. Sağ – sol çatışmalarına malzeme kılınmış ve bir hiç uğruna birbirini öldürmüş, aşağılık oyunun, kurguya ve yalana konu mankeni edinmiş gençler ve sonrasında devlete el koyan Genelkurmay sonrası yaklaşık 3 yıl geçmiştir.

Kerameti kendinden menkul Kenan evren ve şürekâsının yönetime el koymasıyla birlikte ve adet bir bıçak gibi kesilen sağ – sol kavgası ve sokak cinayetleri, hanesine yazılmış bir puan olsa gerek ki 1982 Anayasası %90’ların üzerinde bir hüsnü kabule tabi tutulmuştur.

Derken, Turgut Özal’ın iktidar olması ve sonrasın da 141 – 142 ve 163. Maddeleri değiştirip memlekete biraz nefes aldırıp ve neşriyatın önünün açılmasıyla birlikte, bir başka kulvara ve bir başka fraksiyona savrulur Türkiye!

80’lerin sonundan 90’ların ortalarına kadar geçen süreç, Siyasal İslam denen yeni ve çok daha tehlikeli bir kapının açılmasına sebebiyet verecektir. Böylesi bir tehlikenin farkında bile olmayan geniş kitle, dört eller sarılmıştır İslami Yardımlaşma, İslami Vakıf, Cemaat, tarikat, okullar, dernekler furyasına…

Hem nasıl sarılmasınlar ki, değil mi ki sokak terörizminin, asiliğin, başkaldırı ve isyanın sebebi İslam’dan uzaklaşmak!? Tarikatlar, cemaatler, vakıf ve derneklerin din ve İslam deyişleri bir ilaç idi ve elbette dört eller sarılmak gerekiyordu İslam ve reçete zannedilen zehre!

Laikçilerin eliyle estirilen terör, milliyetçilik ile devam ettirilmiş ve bu ikisinin miadının dolduğuna hükmeden sosyal teorisyenler, İslam soslu alternatif bir din ile avutulması, aldatılıp kandırılması gereken ülke ve milleti bir kez daha ve daha bir uzun soluklu uyuşturucu ayinlerinin ortasına doğru hızla iteliyorlardı.

Fadime Şahin ve Müslüm Show!

Müthiş bir organizasyon. Kimler yok ki işin içinde!

Karaoğlan Ecevit’ten Kemal Alemdaroğlu’na, Vural Savaş’tan Özden Örnek’e, Çevik Bir’den Güven Erkaya’ya, Doğan paşadan ve elbette Nazlı Ilıcak’tan FETO’ya, Recep Erdoğan’dan Abdullah Gül’e, Bülent Arınç’tan Deniz Baykal’a, Devlet Bahçeli’den Mesut Yılmaz ve Tansu Çiller’e varıncaya kadar adeta bir senfoni gibi çalıştılar asrın liderinin doğuşuna…! CHP, CHP’LİLER VE LAİKÇİLER ELLERİ V AYAKLARINI YIKAYIP TEMİZE ÇIKTILAR ÖYLE Mİ?!

Siddin sene bir araya gelmez diyecekleriniz eşgüdüm ve muhteşem bir uyum ile çalıştılar İmam Hatiplerin orta kısmını kapatırlarken. Gözlerinin yaşlarına bile bakmadılar genç kızların başörtülerine el uzatırlarken. Kuran kursları, kart sayı zulmü, ‘’ Türkiye Laiktir Laik kalacak ‘’ türü ateşli uyuşturucular, bütün bu eşgüdüm çalışmalarının kutsal marşlarına dönüştürülmüştü!

İsimlere bakar mısınız? Biri diğerine düşman!

Doğu ve Batı bir araya gelir de bunlar bir araya gelmez diyecekleriniz ‘’ KUTSAL ‘’ bir amaç uğruna bir araya gelmiş ve üstelik uyum ve insicam içerisinde çalışmaktadırlar, zira Türkiye Laiktir Laik kalmalıdır..!

ABD, yeni bir görev vermiştir bizim olmayan ama bizim, bizden diye pazarlanmış köksüzlere!

Laikçiler, bir araya gelmiş, bin yıl sürecek bir savaşın tam 12’sine İslam’ı koymasınlar mı ?!

Bunaldıkça bunalıyor Müslümanlar. Üzerine üzerine geliyor Merve Kavakçı gibi güzide ve mümtaz(!) bir Müslüman muvahhide hanımın, Bülent Ecevit! Biri bu kadına haddini bildirsin diyerek daha bir harlıyordu dışarda ki kana susamış milletin damarlarında ki ateşli kanı!

Dar alanda muhteşem paslaşmalar olduğunun, bir kez daha aldatılıp kandırıldığımızın, algılarımız, fıtratımız ile oynandığını, son derece aşağılık ve ahlaksız bir oyunun orta yerine çekilip ittirildiğimizin nice zaman sonraları farkına varacağız. Daha hazin tarafı ise Muhafazakâr kesimin %52’i ve Laikçi kesimin %30’u hala farkına varamamıştır Allahsız ve ahlaksız bir kurgunun payandası olduklarının…

Şimdi ise CHP ile AKP arasında ki ‘’ İstemem yan cebime koy ‘’ türü bayat ama güncel, eski ama cahil halk tarafından yutulmaz hazır bir draje durmakta orta yerde.

Dindarlar, Müslüman(!) muhafazakârlar eliyle ülkenin altı ve üstü yağmalanıyor, tarumar ediliyor ve bütün bunlar Bismillahlar, Elhamdulillahlar eşliğinde Prof kılıklılardan alınmış onay, icazet ve içtihatlar dolayısıyla yüksünmeden, utanmadan ve iç bile çekmeye gerek duyulmaksızın helal tüketim sertifikasına tabi tutulmuş durumdadır.

GÖRÜYOR MUSUNUZ!

AKP, MHP, DEM, BBP, HÜDA-PAR, DSP, İP GİBİ ŞEYTAN GÖRSE DELİK DELİK SAKLANACAK TİP VE OLUŞUMLAR EŞGÜDÜM HALİNDE TÜRKİYE DEVLETİ VE MİLLETİNİN ALTINI OYARKEN, DIŞARDAN AMA DÜŞMAN VE KARDEŞ PROTOTİPİYLE GİZLİ MÜTTEFİK OLAN CHP, EL BİRLİĞİYLE HAZİN SONA TAŞIYORLAR ÜLKEM VE DEVLETİMİ.

EMEĞİ GEÇENLERİ VELETLERİYLE BİRLİKTE KAHREYLE YA RAB!

YORUMLAR

s

En az 10 karakter gerekli

Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.

Tüm Yorumlar (1)
  • MUHSİN Başkan
    2 ay önce
    0 0

    DİN ELDEN GITTI, BUNU KULLANARAK KANDIRILANLARUYANINCA TÜRKİYE CUMHURİYET OLUR..

Sıradaki haber:

AKP CHP OLAYINA KRİTİK BİR BAKIŞ!

HIZLI YORUM YAP

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.